TÜSİAD Başkanı Bilecik: Dış Borç 2007’de Yüzde 36’ya Düşürmüştük 2017’de Yüzde 51’e Çıkardık

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği  (TÜSİAD ) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, Türkiye ekonomisini 2002-2007 dönemi ile 2010-2017 dönemini karşılaştırarak, “Dış borcu 2007’de yüzde 36’ya düşürmüştük, 2017’de yüzde 51’e çıkardık. Cari açık finansmanı ilk dönemde neredeyse yarı yarıya doğrudan yatırımlarla yapılırken, ikinci dönemde bu oran beşte bire düştü” dedi.

TÜSİAD Başkanı Bilecik, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'na katıldı. Bilecik, iç ve dış siyasetin doğrudan ya da dolaylı şekilde Türkiye’yi ve Türk iş dünyasını ilgilendirdiğini belirtti.

Bilecik, Türkiye ekonomisini 2002-2007 dönemi ile 2010-2017 dönemini değerlendirerek şunları kaydetti:

“Kriz öncesinde ortalama yüzde 7, sonrasında ise yüzde 5.6 büyüdük. Ancak bu iki büyüme dönemi arasında çok önemli nicelik ve nitelik farkları var. İlk dönemde kişi başına milli gelirimiz dolar bazında 10 bin 850’ye çıktı. İkinci dönem sonunda hala aynı yerde, hatta biraz da gerisinde, 10 bin 780 dolardayız. İlk dönemde büyürken çekirdek enflasyon oranını 2007’de yüzde 4.8’e kadar düşürmüştük. 2017’de yüzde 12’ye çıkardık. Dış borcu 2007’de yüzde 36’ya düşürmüştük, 2017’de yüzde 51’e çıkardık. Cari açık finansmanı ilk dönemde neredeyse yarı yarıya doğrudan yatırımlarla yapılırken, ikinci dönemde bu oran beşte bire düştü.”

“ÜLKEMİZE YÖNELİK RİSK ALGISI KÖTÜLEŞTİ”

Kriz öncesindeki dönemde bir yandan ekonomi büyürken, diğer yandan enflasyonun ve borçluluk oranlarının düştüğünü belirten TÜSİAD Başkanı Bilecik, “Bunun nedeni, o dönemde yaptığımız reformlar sayesinde verimlilik artışlarıyla büyümüş olmamız, Batı dünyası ile AB ile ilişkilerimizi güçlendirerek ülkeye önemli miktarda doğrudan yatırım ve nitelikli işgücü çekmiş olmamızdı. Kriz sonrası dönemde ise uyguladığımız büyüme politikası ucuz ve bol sıcak paraya dayalı, tüketim ve kamu harcamaları ağırlıklı bir politikaydı. Verimlilikten çok, talebi arttırma yönlü politikalar uygulandı. Bu yaklaşım, finansal göstergelerimizde bozulmaya ve kırılganlıklarımızın artmasına neden oldu. Bu kırılganlıklar, AB başta olmak üzere pek çok ticari ortağımızla yaşanan gerilimlerin yarattığı olumsuz algıyla da birleşince, maalesef ülkemize yönelik risk algısı kötüleşti” diye konuştu.

“EKONOMİ LİTERATÜRÜNDE ‘YÜKSEK ENFLASYON VE YÜKSEK BÜYÜME’ DİYE BİR İKİLİ YOK”

Bilecik, açıklanan enflasyon oranına dikkat çekerek, gelişmekte olan ülkelerin, yüzde 3-4 civarında bir enflasyona sahipken, Türkiye’de enflasyonun yüzde 13 olmasının kabul edilir olmayacağını ifade etti. Enflasyon ile mücadelenin temelinin, mali disiplin ve sıkı para politikası olduğunu vurgulayan Bilecik, “Merkez Bankaları, refah ve büyüme yaratma kurumları değildir. Anayasada da belirtildiği üzere, Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Bizi fiyat istikrarından uzaklaştıran her politika ekonomimize uzun vadede zarar verir. Şunun kesin olarak altını çizelim: Ekonomi literatüründe maalesef ‘yüksek enflasyon ve yüksek büyüme’ diye bir ikili yoktur. Bu tür büyüme sürdürülebilir değil, hemen her zaman geçicidir” dedi.

ÖZİLHAN: “NORMALLEŞMENİN GETİRİSİ YÜKSEK OLACAKTIR”

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ise toplantıdaki konuşmasında ekonominin, iç politika ve dış politikayla her zamankinden daha fazla iç içe geçtiğini ifade etti. Özilhan, Çin ve Rusya gibi ülkelerle ilişkilerin güçlendirilmesine dikkat çekerek ”Bununla beraber, dünyanın gidişatını belirlemekte hâlâ önemli olan Amerika ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz, Türkiye’ye karşı gösterdikleri çifte standarda rağmen, kendi değer ve çıkarlarımız gereği iyi ve verimli olmalı” dedi.

Özilhan, demokratik işleyişten uzaklaşılmasının önce yabancı sonra yerli iş insanlarını yatırımlardan soğuttuğunu belirterek “Bir an önce yeniden olağan düzene geçilmesini ümit ediyoruz. Normalleşmenin getirisi çok yüksek olacaktır” dedi.