Öne Çıkanlar tesk genel başkanı bendevi palandöken kılıçdaroğlu palandöken fetö şehit tesk adana Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel Pandemi yunanistan esnaf Akşener

Altın Çağından Sürgün Çağına: Sokak Köpeklerinin Trajik Öyküsü

Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri Sergisi Küratörü Ekrem Işın, modernleşme tarihini sokak köpekleri üzerinden değerlendirirken köpek sürgünlerine karşı halkın muhalefetinin gücüne vurgu yapıyor.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, kent tarihi ve toplumsal tarih odaklı sergilerinin bir devamı olan Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri sergisiyle, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan süreci, fotoğraflar, seyahatnameler, kartpostallar, dergiler ve gravürler eşliğinde gözler önüne seriyor. Küratörlüğünü Ekrem Işın’ın, danışmanlığını Catherine Pinguet’nin üstlendiği ve 22 Nisan 2017 tarihine kadar görülebilecek Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri sergisi, hemen her dönemde gündelik yaşamın önemli bir parçası olan sokak köpeklerinin, dini, siyasi ve sosyolojik dönüşümlerle değişen hayatlarına ışık tutuyor.




İSTANBUL’A NASIL GELDİLER

Serginin küratörü Ekrem Işın, altın ve sürgün çağı olarak ikiye ayırdığı İstanbul’un sokak köpekleri üzerinden modernleşme sürecini değişik bir açıdan değerlendirdi. Işın’ın ANKA’nın sorularını yanıtlarken İstanbul’un köpeklerle dostluğunun ne zaman başladığı konusunda şu bilgileri verdi:



“İstanbul’a köpekler ne zaman geldiler, bunun net bir karşılığı yok. Bizans döneminde mi, yoksa daha önceki dönemlerde mi bilemiyoruz. Biz İstanbul’daki tarihimizi fetihle birlikte başlattığımız için köpeklerin de Fetih ordusuyla birlikte İstanbul’a geldiğini kabul ediyoruz. Anadolu’ya da göçler sırasında geldiğini biliyoruz. Nasıl gelmiş olurlarsa olsunlar  önemli olan İstanbulun köpekli bir kent olmasıdır. Modernleşmenin başlangıç tarihi olarak kabul edilen II. Mahmut’a kadar şehrin bu karakteri korunmuştur. Tanzimatla birlikte durum değişiyor. Köpeklerin tarihi açısından iki ana kesit görüyoruz. Fetihle birlikte başlayıp Tanzimat’a kadar süren klasik dönem ve Tanzimat’tan çöküşe kadarki modern dönem. Bu dönemde de sokakta köpek var ama, itlaf nedeniyle köpeksiz İstanbul olarak anılır. Yani köpeklerin tarihinde bir pozitif dönem var bir de negatif dönem.”

MERHAMET VE ŞEFKAT KÜLTÜRÜ

Doğuda ya da İslam inanışında köpeğin yeri konusunda ise Ekrem Işın şunları söyledi:

“İslamda merhamet ve şefkat kültürü dominant bir kültür olduğu için köpeklerin de bir anlamda bu merhamet kültürünün taşıyıcısı.  Halk şuna inanıyor, ben yardıma muhtaç bir canlıya yardım elini uzatırsam o da bana öbür alemde şahitlik edecektir. O dilsiz hayvan dile gelecektir. Köpekler bu inanç bağlamında düşününce çok şanslılar. Bakın o dönemde bizim mahallelerimizde meczuplar, kimsesizler deliler de var.  Fakat halk bunlardan çekinmezdi. Ve bunların abuk subuk konuşmalarında bile bir hikmet bulurdu. Halk bu lafları bir veli sözü gibi algılardı. Onların da öte dünyada kendi amelleri açısından şahitlik edeceklerini düşünürlerdi. Gelenek ve inançlarımıza göre köpekler konuşamasalar da, herşeyi hafızaya alırlar. Öte dünyada dile geleceklerdir. Zaten konuşabilselerdi sanırım insanlar onlarla da pazarlığa otururlardı.”

MODERNLEŞME ÖNCESİ SOKAK KÖPEKLERİNİN DOKUNULMAZ HAYATI

Modernleşmenin  şehirleri ve köpekleri nasıl etkilediği sorusuna Işın, Lale Devri’nden  bu yana alttan alta gele bir modernleşme sürecinin 1839’a kadar sürdüğünü hatırlatarak şöyle dedİ:

“Modern saraylar inşa ediliyor. Süslü çeşmeler yapılıyor, barok mimari öne çıkıyor. Osmanlı’da çeşmeler normalde duvara gömülüdür. Modernleşme ile birlikte çeşmeler bağımsız yapılar olarak meydanlara, şehrin orta yerlerine çıkıyor. Çeşmeler fonksiyonlarından öte gösteriş ve süs unsuru yönüyle  dikkat çekiyor. Hayatın dış yüzü gibi içi de değişiyor. Zihniyet, eğlence alışkanlıkları dönüşüyor. Bİz şehirlerimizi örnek olarak batılılaşmak istediğimiz Paris ve Berlin gibi düşünüyoruz. İstanbul’da Ortaçağ’dan kalma kargacık burgacık sokaklar, yapılar egemen. Modern şehirleşmeyle birlikte pek çok şey de değişmeye başlıyor. Batılılar diyor ki,  şehirleşme tamam da bu köpekler neyin nesi. Hem klasik hem de modern dönemde olsun İstanbul’a gelen tüm yabancı seyyahların yazdıkları seyahatnamelerin bir bölümü bu köpeklere ayrılmıştır. İstiklal Caddesi’nin ortasında köpekler koloni halinde yaşıyorlar, sokaklarda yavruluyorlar. Yabancı seyyahlar, köpekler padişah gelse bile yerlerinden kımıldamazlar diye yazıyorlar. Köpeğe büyük saygı var. O zaman diyorlarki bu Batıda, Paris’te olmayan bir görüntü. Sen Batılı olamazsın. Sen şarklısın. Köpek bu durumda Şarkın bir sembolü. Bu açıdan  İstanbul’un sembolünün camiler, minareler ve köpeklerin olması son derece doğal.”

İLK SÜRGÜN 2. MAHMUT DÖNEMİNDE

Köpeklerin sürgün hayatı konusunda ise Işın şu değerlendirmelerde bulundu:

“Batılılaşmak istiyorsak hayatın içinden, sokaklardan köpekleri arındırmak lazımdı. Bu durumda çare köpeklerden kurtulmak. Bizde yok, siz de itlaf etmelisiniz deniyor. Halk nezdinde köpeğin o kadar güçlü bir yeri var ki, köpeklerden bu yolla kurtulmak çok zor. Aslında tarihte pek bilinmez ama, İstanbul’da ilk köpek sürgününü yapan padişah II. Mahmut’tur. O dönemde II.Mahmut’un bir de askeri danışmanı var: Helmuth Von Moltke. Sonradan mareşal oldu, Prusyalı bir general. Zaten modernleşme bilindiği gibi askeriyeden başlıyor. Moltke, anılarında bu sürgünden bahseder. Sokak köpekleri toplanıp mavnalara dolduruluyor ve meskûn olmayan Marmara  adalarına gönderiliyor. Aslında her padişah döneminde böyle sürgünler olmuştur. 1910  sürgünü ise en büyük sürgündür. Adalara bırakılan köpekler aç ve susuz havlıyorlar günlerce. Zamanla birbirlerini yemeye başlıyorlar. Bu hayvanların canhıraş havlamaları İstanbul’dan duyuluyor doğal olarak.”

“İLK CİDDİ KAMUOYU TEPKİSİ 2.MAHMUT’A GERİ ADIM ATTIRDI”

Ekrem Işın, “Halkın tepkisi nasıl bu trajediye”sorusuna ise şu bilgilerle yanıt verdi:

“Halkın vicdanı kanamaya başlıyor bu canhıraş haykırışlar karşısında. Köpekler merhamet nesnesi olunca o seslere can mı dayanır. Bu sürgün ne için yapılıyor, modernleşme için yapılıyor. Halk düzleminde modernleşme ne demek, gavurluk, gavurlaşma demek. Ve II. Mahmut’un adı çıkıyor, gavur padişah diye. Düşünebiliyor musunuz, tahtınız sarsılmaya başlıyor, tebaa II.  Mahmut’a gavur padişah demeye başlıyor. Giderek bu imaj yayılıyor halk arasında. Bu tehlikeli bir şey tabiki. Kahvelerde, ayak divanlarında bunlar konuşuluyor. Bu dedikodular saraya kadar gidiyor. II. Mahmut Batıdan bakılınca Doğunun son monarkı olarak görülüyor.Dolayısıyla II. Mahmut geri atmak zorunda  kalıyor ve hayatta kalan köpekleri tekrar mavnalarla İstanbula getirtiyor. O döneme göre ciddi bir kamuoyu baskısı oluşuyor.

“HALK İKİ PADİŞAHTAN ÇOK KORKTU”

Tarihçilere göre Osmanlı’da halk iki padişahtan çok  korkmuştur. Biri IV. Murad diğeri de II.Mahmut’tur. II. Mahmut köpek sürgününden geri adım attığında halk şunu söylüyor, ‘Yeniçeri ordusunu ortadan kaldıran padişah köpekleri ortadan kaldıramadı.’ Bir anlamda köpeklerin gücü yeniçerilerin gücünden baskın çıktı. İstanbul şehir tarihinde köpekler böyle bir yere sahip. Bu kamuoyu baskısı fısıltı gazatesinin de gücünü gösteriyor. O zaman başka bir kanal yok zaten. Hatta halk dini inançları gereği II. Mahmut’un o dönemde yaşadığı bazı yenilgileri de ‘alma mazlumun ahını’ duygusuyla izah eder. II. Mahmut köpekler konusunda başarısız olsa da modernleşme kapsamında ilk şehirleşme adımları da  atılmaya devam ediyor. Bu çalışmalar yabancıların en çok bulunduğu Beyoğlu’ndan başlıyor. Sokaklar Arnavut kaldırımlarıyla döşeniyor, çamurdan kurtarılıyor. Sokaklara aydınlatma lambaları taklıyor.”

“60-80 BİN KÖPEK İÇİN İTLAF ÖNERİSİ KABUL GÖRMEDİ”

Ekrem Işın, 1910 büyük sürgünü konusunda ise şu bilgileri verdi:

“Yalnız bizde değil, yabancı basında da en çok yazılan konuşulan konu 1910 sürgünüdür. İngiliz sefareti şikayetçi olmuş köpek havlamalarından sabahlara kadar uyuyamıyoruz diye. Kayıkçılara bahşiş verip sokak köpeklerini Üsküdar kıyısına bıraktırıyorlarmış. Onlar için köpek, şöminenin önünde yatan bir süs eşyası. Yabancı kamuoyuna en çok mal olmuş 1910 sürgünü sırasında tesadüf o ki Piyer Loti de İstanbul’da. ‘Doğu Düşleri Sona Ererken’ başlıklı son kitabının bir bölümünü de bu sürgüne ayırmış Pier Loti.  O dönemde iktidarda İttihatçılar var.  Abdülhamid gitmiş Sultan Reşad’ın saltanatı başlamış. Pastör Enstitüsü’nün müdürü Dr. Remlinger diyor ki, İstanbul’da şu an 60 ile 80 bin arasında köpek var. Bu köpekleirn derilerinden yararlanabilirsiniz. Kemiklerini toz haline getirip zamk olarak kullanabilirsiniz. Dr. Remlinger her köpeğin itlaf maliyetinin 3 frank olduğunu, elde edilecek gelirin yaklaşık 300 bin frank yaptığını belirterek, ‘Ve siz bu 300 bin Frankı da İstanbulda hayır işlerinde kullanırsınız. Karlı çıkarsınız’ diyor. Bu ciddi teklif karşısında bir duraksama yaşanıyor. O zaman İstanbul Şehremini Cemil Topuzlu Paşa, yani belediye başkanı.  İşin merhamet ve insani yönü var. Dolayısıyla bu tür teklifleri reddediyorlar.”

“KÖPEKLERİN AHI TUTTU”

Işın, “Sürgün seçeneği tarihin tekerrürü mü” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

“İtlafı göze alamayınca bizimkiler yine sürgünde karar kılarak toplayabildikleri tüm köpekleri Sivriada’ya göndermeyi tercih etmişler. Önceleri mavnalarla yemek artıkları götürmüşler. Sonra da gitmez olmuşlar. Güneşin altında, sıcakta yiyecek su yok. Sonra bildiğimiz bu manzaralar, trajik son. Artık o hayvanların  hiçcbiri geri gelmemiş. Hepsi ölmüşler birer birer. Sonra bildiğiniz gibi Birinci Dünya Savaşı ve İstanbul’un işgal kuvvetlerince işgali.  Savaşlar birbirini izliyor, askere gidenler gelmiyor. Halk bu olayları 1910  trajedisine bağlıyor. Köpeklerin ahı tuttu duygusu yine egemen. O mazlum yaratıkların kefaretini ödüyoruz, çocuklarımızı şehit verdik diye halk ağlaşıyor. İmparatorluğun çöküşünü bu ortamda yaşıyoruz.”

Ekrem Işın, “Cumhuriyet döneminde köpeklerle yeniden dost olunuyor mu” sorusunu, “Cumhuriyet döneminde köpeklerin sokaktaki hayatlarında pek bir değişiklik yok, köpekler eskisi gibi yaşamlarına devam ediyor. Modernleşmeyi köpekler üzerinden okumak benimkisi. Normalde insanlar üzerinden işlenir modernleşme. Ben farklı bir yerden modernleşmeyi incelemeye çalıştım. İlk kez 1987’de yazdım bu konuyu”diye yanıtladı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.