Öne Çıkanlar Afrin İyi Parti A Milli Kadın Voleybol Takımı ak parti sözcüsü ömer çelik çin ak parti İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Akşener ABD Başkanı Donald Trump İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çukurova belediyesi Hakkari

Bahçeli, “Türk Milleti Cevheri De Görüyor, Çürüğü Çarığı Da Biliyor”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "24 Haziran 2018’de milli uyanışı kundaklayamayan, milli dirilişe engel olamayan iç ve dış odaklar 31 Mart 2019’da da aynısına mahkûm olacaklar ve sukutu hayale uğrayacaklardır. CHP’sinden İP’ine, HDP’sinden PKK ve FETÖ’süne kadar kim Türkiye’nin tarihsel yürüyüşünü kesmek istiyorsa onunla hesabımız mahşere kalmadan bu dünyada görülecektir. Türk milleti cevheri de görüyor, çürüğü çarığı da biliyor." dedi.

Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, gazetecilerin 10 Ocak basın bayramını kutlayan Bahçeli "basın özgürlüğüne" ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

"Basın demek malumat, maşeri vicdanın gözü-kulağı demektir"

Bahçeli, "Son yıllarda ülkemizde basın özgürlüğüyle ilgili tartışmalar en üst düzeyde ve yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası boyutta pek çok rapor yayımlanmakta, değerlendirme ve yorumlar yapılmaktadır. Elbette tarafsız ve objektif basın demokrasinin nefes borusu, sosyal ve siyasal bünyenin dinamosu, haber alma özgürlüğünün çimentosudur. Basın demek malumat, maşeri vicdanın gözü-kulağı demektir. Bu gerçeklerin örtbas edilip yok sayılması hem doğru değil hem de mümkün değildir." dedi.

"Sövene dilsiz, vurana elsiz kalmayacağız"

Bazı uluslararası kuruluşlar Türkiye’yi karalamak ve olumsuz bir tablo çizmek maksadıyla devamlı surette raporlar hazırlayıp servis ettiğini belirten Bahçeli, Sivil ve siyasi özgürlüklerin yanında medya alanında da ısmarlanmış sorunların varlığı ısrar ve inatla gündemde tutulmaktadır. Basın ve internet özgürlüğü kategorisinde ülkemizin kötü bir sicile sahip olduğu sıklıkla iddia edilip ileri sürülmektedir. 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin bir önceki yıla göre dört basamak gerileyerek 180 ülke arasında 155’nci sıraya düştüğü söylenmektedir. Özellikle Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Türkiye’de muhalif basının sindirildiğini, farklı seslere saygı ve hoşgörünün kalmadığını belirterek eleştiri dozunu gittikçe artırmaktadır. Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin kara listeye girmesi için adeta bir yarış, adeta ince bir işçilik söz konusudur. Ne garabet bir durumdur ki, FETÖ’yle mücadele sürecinin basın özgürlüğüne yönelik bir tehdit olduğu bile değerlendirilmiştir. Ülkemiz niyeti oldukça kuşkulu, maksadı son derece mahsurlu bazı uluslararası kuruluşların 2018 yılı raporlarında özgür olmayan bir yapıda gösterilmiştir. Karalama kampanyaları 2018’de de hız kesmemiştir. Bilhassa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu kuruluşların hedef tahtasına oturtulmuştur. Neymiş, yeni hükümet sistemine geçişle birlikte Türkiye otoriterliğe kaymış. Muhalif kişi ya da kurumlar baskıya maruz kalmışlar. OHAL süreciyle beraber sosyal ve siyasi haklarda tahribatlar yaşanmış. Hukuki karar alma süreçleri ise tehdit altındaymış. Bilinmelidir ki, bu iddiaların tamamı zırva, tamamı hayal mahsulüdür. İhanetin özgürlüğü olmaz, suçun özgürlüğü olmaz, cinayetin özgürlüğü olmaz, işgal heveslerinin özgürlüğü olmaz, darbeye teşebbüsün özgürlüğü hiç olmaz. Milli iradenin demokratik kararı ve seçimiyle hilesiz-hurdasız, nizasız-kavgasız inşa edilen bir hükümet sistemine geçişin otoriterlik olarak tevil ve tasviri eğer cehalet değilse kesinlikle akli ve fikri caniliktir. Milletin değerlerine hakaret etmek, devletin egemenlik haklarına cephe almak, terörizmle yan yana gelmek nasıl bir özgürlük anlayışıdır? Güvenlik duvarı yıkılıp bekamız ve vatanımız harap olduktan sonra neyin özgürlüğünden, ne için, kim için bahsedeceğiz? Kalemini kaleşnikof gibi kullananların, gazete köşelerini saatli bombaya çevirenlerin, yalan üzerine ikbal ve istikbal tasarımı yapanların özgürlük tantanasına inanan varsa buyursun inansın, ama biz bunlara inanmayacağız, Türk milleti de bunlara kanmayacak. Sövene dilsiz, vurana elsiz kalmayacağız." dedi.

"Bunların maskesini indirmeye ant olsun devam edeceğiz"

Şahsen tarafsız ve objektif basın ahlakının ülkemiz için olmazsa olmaz bir nitelik taşıdığı kanaatindeyim diyen Bahçeli, "Ancak basın özgürlüğünü milli batışın ve bitişin şifresi olarak görüp önüne gelene kara çalanları, kumpas kuranları, sövüp sayanları, kırıp dökenleri hoş görmemiz, normal karşılamamız eşyanın bizatihi tabiatına mugayirdir. Özgürlük insan hakkıdır. Buna diyecek bir şey yoktur. Özgürlük insan içindir. Buna itiraz edecek halimiz de yoktur. Fakat milli haklara, milli varlığa, manevi mahreme saldırmak da bir nevi eşkıyalıktır, bunun da özgürlükle değil, ceza hukukuyla ilgisi vardır. Çifte standartçı yaklaşımlar, keskinleşen önyargılar, taassupçu eğilimler, rövanşist dürtüler, ikircikli bakışlar, çelişkiye bulanmış anlayışlar kavramların gerçek manalarını hep gölgelemiş, kutuplaşmaları sürekli kamçılamıştır. On yıllardır ne çektiysek bu ağır sorun yumağından çektik. Özgürlük tıpkı demokrasi gibi birilerinin tekeline girdi, derin manasından koptu. İnsan hakları ne insanlığı ne de hakkı tanıyan dar, güdük ve küçük bir şaibeli grubun ambargosu altına alındı. Konu teröristler olunca hak ve özgürlük yaygarası koparıp, sırayı vatan ve millet kahramanları alınca katliam çığlığı atanlar bize göre özgürlüğü değil millete ölümü vaat eden soysuzlardır. Bunları tanıyoruz, emellerini biliyoruz. Bunların iç ve dış işbirlikçilerini dişlerimizi sıkarak izliyoruz. Nereye varmak istediklerini görüyoruz. Neleri amaçladıklarını idrak ediyoruz. Yıllarca üniversitelerde sadece eğitimlerini tamamlama gayesi taşıyan tertemiz milliyetçi-ülkücü gençleri eli satırlı faşistler diye gösterip asıl canileri ve terörist bakiyelerini uslu ve terbiyeli öğrenciler diye yutturmaya çalışan özgürlük bezirgânlarını da, insan hakları şarlatanlarını da ne unuttuk ne de affettik. Bize onursuz özgürlük dersi verenlerin, mütekebbir bir edayla, tehditvari bir sedayla durum ve konum hatırlatması yapanların yaşarmayan gözleriyle, kızarmayan yüzleriyle kuyumuzu kazmalarına asla izin vermeyeceğiz. Bunların maskesini indirmeye ant olsun devam edeceğiz. Bunların oyunlarını şart olsun azimle bozmayı sürdüreceğiz." dedi.

"Ruh Sağlığı Yasasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz"

Günümüzün karmaşıklaşan hayat şartlarında, vatandaşlarımızın maddi ve manevi sorunlarının yanı sıra ruhsal olarak da zorluk çektiğini gördüklerini belirten MHP lideri Bahçeli, "Kaldı ki, ruh sağlığı hizmetleri alanında hizmet alan, hizmet veren insanlarımızın ağırlaşan problemlerinin farkındayız. Tüm bu sorunlarla şuurlu, programlı ve etkili şekilde başa çıkabilmek için; hakların, sınırların, yetkilerin açık ve net olarak belirlendiği bir toplumsal sözleşmeye, diğer bir ifadeyle Ruh Sağlığı Yasasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Nitekim gelişmiş ülkelerin tamamında, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda söz konusu yasa vardır ve yürürlüktedir. Türkiye’de ise bu alanda bir boşluk hâkimdir. Bu kapsamda sosyal ve toplumsal pek çok yararı olacağına inandığım Ruh Sağlığı Yasasının bu yıl içinde TBMM’den çıkarılmasını içtenlikle bekliyor ve temenni ediyorum." dedi.

"Konu önemlidir, ihmali halinde ağır sonuçlar doğacaktır"

Son dönemlerde artan sosyal şiddet, yoğunlaşan toplumsal gerginlik bizi fazlasıyla kaygılandırmakta olduğunu belirten Bahçeli, Özellikle 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine yaklaştıkça ihtilaf ve anlaşmazlıklar alarm verici boyutta serpilmektedir. Bize öyle geliyor ki gizli ve gizemli eller devrededir. Kavga, kargaşa ve kutuplaşma sanki özel olarak kurgulanıp toplumsal bünyeye zerk edilmektedir. Hatırlarsanız 2018’de de suç ve şiddetin envaı türüne şahitlik edilmişti. 2019’a girdiğimiz andan itibaren bu cephede değişen pek bir şeyin olmadığı görülmektedir. Sosyal dokumuzu bozmak, siyasi dengemizi baltalamak, toplumsal huzurumuzu boğazlamak için biteviye tezgâh ve tertipler imal edilmektedir. Mesela 31 Aralık gecesi, İstanbul Taksim’deki yılbaşı kutlamaları esnasında Suriyeli sığınmacı olduğu iddia edilen bir grubun Suriye bayrağı açması çok ciddi infiale yol açmıştır. Açık bir provokasyon olduğu neredeyse kesin olan bu olayın kimler tarafından planlandığı, hangi amaçlarla tedavüle sokulduğu enine boyuna araştırılmalı, arkasındaki melun ve melanet hevesler mutlaka deşifre edilmelidir. Konu önemlidir, ihmali halinde ağır sonuçlar doğacaktır." dedi.

"31 Mart 2019’da da aynısına mahkûm olacaklar ve sukutu hayale uğrayacaklardır"


Bahçeli, "Benzeri tahrik ve tacizler ülkemizin farklı il ve ilçelerinde zaman zaman vuku bulmaktadır. Milletimizin sinir uçlarıyla oynanmakta, sabrı test edilmektedir. Cepheleşmeler kasti olarak bilenmekte, hassasiyetler kaşınmaktadır. Casusların kindar kışkırtmalarına, işbirlikçilerin karanlık faaliyetlerine azami dikkat ve uyanıklık göstermek lazımdır. 31 Mart öncesi ülkemizin huzurunu kaçırmak istiyorlar. Sokakları karıştırmayı projelendiriyorlar. 1 Nisan sabahı için hazırlık yapıyorlar. Toplumsal uyum ve düzenin mukavemetini kırmayı amaçlıyorlar. En küçük bir kıvılcımın nelere yol açacağını, nasıl bir yıkım ve enkaza kapı aralayacağını engin bir kavrayışla yorumlayıp buna müzahir tedbir geliştirmek bize göre zarurettir. 16 Aralık 2018’de, Sakarya’nın Hendek ilçesinde birçok suçtan sabıkası bulunan bir şahsın işlemiş olduğu cinayet birden bire Türk-Kürt karşıtlığına alçakça büründürülmüştür. Bu konuda vahşi bir tuzak kurulmuştur. Kandil’deki terör elebaşları sosyal medya aracılığıyla sahte hesaplar açtırarak Kürt kökenli vatandaşlarımıza kötü muamele yapıldığını, açıktan ve acımasızca saldırıldığını iddia ederek fitneyi alevlendirmişlerdir. Oldukça riskli, oldukça tehlikeli, oldukça kışkırtmalara müsait ortam ve zemin maalesef bütün çıplaklığıyla karşımızdadır. Bu düşmanlıkların hepsi üst bir akıl tarafından planlanıp toplumsal hayata indirilmektedir. 31 Mart 2019’a kadar bu kapsamda daha da fazla olay ve gelişmeye şahit olma ihtimali ziyadesiyle vardır ve fazladır. Sosyal ve ekonomik memnuniyetsizliklerin siyasal itiraza dönüşmesi için titiz bir çaba harcanmaktadır. 31 Mart 2019’da zilletin öne çıkması, hezimetin önümüzü kesmesi amacıyla hummalı ve huşunet dolu bir gayret sarfedilmektedir. Türk milletinin bu bayat senaryolara karnı toktur. 24 Haziran 2018’de milli uyanışı kundaklayamayan, milli dirilişe engel olamayan iç ve dış odaklar 31 Mart 2019’da da aynısına mahkûm olacaklar ve sukutu hayale uğrayacaklardır. CHP’sinden İP’ine, HDP’sinden PKK ve FETÖ’süne kadar kim Türkiye’nin tarihsel yürüyüşünü kesmek istiyorsa onunla hesabımız mahşere kalmadan bu dünyada görülecektir. Türk milleti cevheri de görüyor, çürüğü çarığı da biliyor. Hiç kimse şansını fazla zorlamasın. Hiç kimse nifakı geçim kapısı, namertliği ümit çeşmesi görmesin. Herkes ayağını denk alsın. Biz de ne verilecek toprak parçası, ne vazgeçilecek insan varlığı, ne de çizilecek sınır hattı asla yoktur. Aksini iddia edenlerin ya canıyla zoru, ya da cehaletiyle sorunu vardır ve bunlarla mücadele bizim mukaddes bir vazifemizdir." dedi.

"Biz Trump’ın Suriye’den geri çekilme iradesine kuşkuyla baktık, ihtiyatla yaklaştık"

ABD Başkanı Trump'un Suriye'den çekilme kararına ilişken açıklamada bulunan Bahçeli, ABD Başkanı Trump 19 Aralık 2018’de IŞİD’i yendiklerini iddia ederek Suriye’den çekileceklerini, 20 Aralık 2018’de de askerlerinin eve döneceğini duyurmuştu. Bu açıklama bir anda tüm dikkatleri Suriye’ye çevirmişti. Trump Suriye’deki ABD varlığını devamlı sorgulamış, geri döneceklerini farklı zaman ve zeminlerde ifade etmişti. Beyaz Saray sözcüleri tarafından Suriye’den çekilme takvimi duyurulmuş, en geç yüz gün içinde bu çekilmenin tamamlanacağı, dışişleri personelinin 20 Aralık 2018’den itibaren 24 saatte ülkelerine döneceği ifade edilmişti. Ne var ki, Suriye’den çekilmenin kapsam, sınır ve boyutunun ne olacağı, bu kararın taktik mi yoksa stratejik mi olduğu, önceliklerin ve önem sıralamasının değişip değişmediği netlik kazanmamıştı. Biz Trump’ın Suriye’den geri çekilme iradesine kuşkuyla baktık, ihtiyatla yaklaştık. Bir dediği diğerini tutmayan, sabah başka akşam başka konuşan bir şahsın ne dediğinden daha çok ne yapmak istediğini, neleri amaçladığını yorumlamak en mantıklı yoldur." dedi.

"Teröristlere Kürt yakıştırması yapan ABD sap yiyip saman öğütmektedir"

Bahçeli, ABD askerlerinin Suriye’den yavaş yavaş çekileceğini söylemesinden kısa bir süre sonra “ben hiçbir zaman hızlı ya da yavaş demedim” açıklamasında bulunan bizzat Trump olmuştur. Sonra dönüp “Suriye’den çekilme planıyla ilgili yaptığım ilk açıklamalarda bir değişiklik yok” diyen de kendisidir. ABD Başkanı daha ileri giderek “Suriye’den çekilsek bile Kürtleri korumaya devam etmek istiyoruz” demiştir. Bu ülkenin Dışişleri Bakanı patavatsızlık ve pervasızlıkta çıta yükselterek aynen şöyle konuşmuştur: “Kürtlerin Türkler tarafından katledilmemesi konusunun güvenceye alınması Amerikan misyonunun hala önemli bir parçasıdır.” Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı ise Türkiye’ye gelmeden tavaf ettiği İsrail’de skandal bir açıklamaya imza atmış ve şunları dile getirmiştir: “Kuzey Suriye’den çekilmek için bir takvim yok. Çekilmenin gerçekleşmesi IŞİD kalıntılarının temizlenmesi ve Türkiye’nin ABD’nin müttefiki Kürt savaşçıların can güvenliğini garanti etmesine bağlıdır.” Fren tutmayan bu doğan görünümlü şahin, Ankara’nın ABD ile tam koordinasyon halinde olmadığı sürece Suriye’ye askeri harekât yapmamasını zehirli bir dille beyan etmiştir. Bolton musun, Dalton musun bilmem, ama şunu açıkça sorarım; Türkiye bağımsız ve egemen bir devlet olarak neyi nasıl yapacağını sana ve patronlarına mı soracaktı? Bu ne küstahlıktır? Nasıl bir terbiyesizliktir? Kürtleri koruyacaklarmış, Kürtlerin Türkler tarafından katledilmemesini güvenceye alacaklarmış, müttefikleri Kürt savaşçılarmış. Trump’a diyorum, Pompeo’ya sesleniyorum, Bolton’a duyuruyorum; müttefiki olduğunuz insan kasaplarının, bölücü hainlerin Kürt kökenli kardeşlerimizle en ufak ilgi ve alakaları kesinlikle yoktur. Bunlar teröristtir, katildir, canidir, görüldükleri yerde imhaları vaciptir. PKK/YPG’yi Kürt kökenli kardeşlerimizle ilişkilendirmek ahlaksız bir sapmadır, adi bir saptırmadır, alçak bir sapkınlıktır. Gerek ülkemizde, gerek Suriye’de, gerekse de Irak’ta yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimize sevgi ve hürmetimiz tarifsizdir. Onlarla hiçbir alıp veremediğimiz yoktur, olamayacaktır. PKK/YPG başka, Kürtler başkadır. Bunun ikisini karıştıran, doğruyla yanlışı birbirine katan, teröristlere Kürt yakıştırması yapan ABD sap yiyip saman öğütmektedir." dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.