Öne Çıkanlar kılıçdaroğlu tesk genel başkanı bendevi palandöken palandöken şehit esnaf Akşener DEVA PARTİSİ Genel Başkanı Ali Babacan fenerbahçe babacan Vergi EMİNE ERDOĞAN çin

CHP Sözcüsü Öztrak: "Cübbelerini Çıkarsınlar, Er Meydanına Gelsinler"

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Atatürk’le beraber milli mücadelede omuz omuza savaşmış, o günün Sarayı tarafından hakkında idam kararı verilmiş Diyanet’in ilk Başkanı rahmetli Rıfat Börekçi Hocamızın asil duruşu nerede? Bugün Diyanetin başına Sarayın atadığı; milyonluk makam arabalarıyla arzı endam eden, siyaseti cami minberlerine ve kapılarına kadar taşıyan, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Atatürk düşmanını resmi cübbesiyle ziyaret eden sarayın memurunun duruşu nerede? 82 milyonun verdiği vergilerle Diyanet’in koltuklarında oturup, bu milletin ortak değeri, Atatürk üzerinden kin ve düşmanlık siyaseti üretmeye çalışanlar varsa, cübbelerini derhal çıkarsınlar. Gelsinler er meydanına. Milletimiz bu kendini bilmezlere sandıkta boylarının ölçüsünü verecektir. Yok eğer “Hem Atatürk’e kin ve düşmanlık besler hem de koltuklarımızda otururuz” diyorlarsa, o zaman gereğini yapma sorumluluğu onu oraya atayan saraya aittir." dedi. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de, MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Ülkemiz içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşı karşıya. Merkez Yönetim Kurulumuzda görüştüğümüz sorunlar arasında: Fiyatları iktidar tarafından belirlenen ürünlerdeki zam yağmurları, ekonomik kriz ve krizin tüm yükünün kamu emekçilerinin sırtına yıkılması, Suriye’de giderek Türkiye aleyhine seyreden olaylar ve Türkiye’nin yönetilmediği, Türkiye’nin savrulduğu gerçeği vardı. Sözlerime başlarken, içinde bulunduğumuz Muharrem ayının kardeşliğe, dostluğa, berekete vesile olmasını, tutulan oruçların ve yapılan ibadetlerin Yüce Allah katında kabul olmasını diliyorum.

"HER ŞEYİ 30 AĞUSTOS ZAFERİNE BORÇLUYUZ"

Geçtiğimiz hafta çok önemli yıl dönümlerini de yaşadık. 26 Ağustos ile başlayan haftayı, Büyük Zaferin 97. Yılını kutladığımız 30 Ağustos ile tamamladık. 30 Ağustos Zaferi bu topraklarda, bu milletin büyük komutan ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme attığı çok güçlü bir tokattır.

Falih Rıfkı Atay’ın sözleriyle:

“Nemiz varsa,

Bağımsız bir devlet kurmuşsak,

Hür vatandaş olmuşsak,

Şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak,

Yurdumuzu Batı’nın,

Vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak,

Şu denizlere bizim diye bakıyor,

Bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak,

Belki nefes alıyorsak,

Hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.”

Bu olağanüstü zaferi, şehit ve Gazilerimizin büyük fedakârlıklarıyla, zaferin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün müthiş dehası ve liderliğiyle kazandık. Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk sevgisi kuşaklardır milletimizin tertemiz gönüllerine nakşolmuştur.

BUGÜN DE O GÜNLERDE OLDUĞU GİBİ “KARA YÜREKLİLER” VAR

Ama bundan 97 yıl önce, nasıl “Büyük Zafere” sevinemeyen, “Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız?” diyen hainler varsa; Bugün de; Büyük Zaferin Başkomutanının şanlı hatırasını bu milletin gönlünden silmeye çalışan, Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve bu topraklar için savaş meydanlarında vermiş olduğumuz şehitlere kin ve nefretlerini kusmak için fırsat kollayan kara yürekler var.

"MISIR CUMHURBAŞKANI İÇİN CENAZE NAMAZI KILDIRDILAR, 30 AĞUSTOS’TA ATAMIZIN ADINI ANAMADILAR"

Biliyorsunuz güzel bir tevafukla bu yıl 30 Ağustos, Cuma’ya geldi. Diyanet, 30 Ağustos’ta Camilerde okuttuğu Cuma Hutbesinde; “Vatan” dedi, “İstiklal ve İstikbal” dedi, “Bayrak” dedi, “Şeref” dedi, “Haysiyet” dedi, “Millet” dedi, “Zillet” demeyi de unutmadı. Ama bu vatanın istiklal ve istikbalini kurtarmış, şanlı bayrağımızı yere düşürmemiş, milletin şeref ve haysiyetini koruyarak, zillete düşmesini engellemiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını hutbede geçiremedi. Mısır Arap Cumhuriyeti’nin vefat eden eski Cumhurbaşkanı için 81 ilde gıyabi cenaze namazı kıldıran Diyanet İşleri Başkanlığı, bu güzel vatanı emperyalist çizmelerinden kurtaran, bu topraklar üzerinde Ezan-ı Muhammedî’nin susmamasını sağlayan, bu Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Cuma Hutbesinde anmadı, anamadı. 30 Ağustos’ta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e uygulanan sansür aslında tek olay değil. Diyanet, bu yıl 15 Mart’ta “Çanakkale Zaferi ve Birlik Ruhu” diye hutbe okuttu. Ama hutbede tüm dünyaya “Çanakkale geçilmez” dedirten kahraman komutan Mustafa Kemal Atatürk’ü  tek bir cümleyle olsa dahi anmadı. 2017’de 10 Kasım Cuma’ya denk geldi. O gün de okutulan hutbede ölüm yıl dönümünde bu Cumhuriyetin banisine bir rahmet dahi dilenmedi.

"CÜBBELERİNİ ÇIKARSINLAR, ER MEYDANINA GELSİNLER"

Atatürk’le beraber milli mücadelede omuz omuza savaşmış, o günün Sarayı tarafından hakkında idam kararı verilmiş Diyanet’in ilk Başkanı rahmetli Rıfat Börekçi Hocamızın asil duruşu nerede? Bugün Diyanetin başına Sarayın atadığı; milyonluk makam arabalarıyla arzı endam eden, siyaseti cami minberlerine ve kapılarına kadar taşıyan, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Atatürk düşmanını resmi cübbesiyle ziyaret eden sarayın memurunun duruşu nerede? 82 milyonun verdiği vergilerle Diyanet’in koltuklarında oturup, bu milletin ortak değeri, Atatürk üzerinden kin ve düşmanlık siyaseti üretmeye çalışanlar varsa, cübbelerini derhal çıkarsınlar. Gelsinler er meydanına. Milletimiz bu kendini bilmezlere sandıkta boylarının ölçüsünü verecektir. Yok eğer “Hem Atatürk’e kin ve düşmanlık besler hem de koltuklarımızda otururuz” diyorlarsa, o zaman gereğini yapma sorumluluğu onu oraya atayan saraya aittir.

"DİYANET DE ÇÜRÜMEDEN PAYINI ALDI"

Saray; gönlü Atatürk sevgisiyle dolu cami cemaatine Atatürk’ü unutturmak için format atmaya kalkan bu kendini bilmezleri, Atatürk’ün kurduğu kurumda, Rıfat Börekçi’nin oturduğu makamda bir dakika bile tutarsa bu suça ortaktır. Ama “balık baştan kokar” diyorlar. Bugün iktidar eliyle, Türkiye’nin Hazinesinden, Maliyesine, Askeriyesinden, Adliyesine tüm kurumları aşınıp, çürütülürken Diyanet de kendi payına düşeni almıştır. Geçtiğimiz hafta değinmiştim, bu hafta bir daha değiniyorum.  Genel Başkanımız 15 Temmuz Hain Darbe girişiminin ardından, tüm eleştirileri de göğüsleyerek, Yenikapı mitingine katıldı ve orada tarihi bir konuşma yaptı. Sayın Genel Başkanımız, o konuşmada: “Kışlaya, Adliyeye, Camiye siyaset girmemelidir” demişti. Çünkü bu üç yere siyaset girerse kurumlar çürür, kurumlar çürürse toplum çözülür. Milletin birlik ve beraberliği tehlikeye düşer.

"KAÇAK SARAY’DA, PARTİ GENEL BAŞKANI ÖNÜNDE, OLMAYAN DÜĞMELERİNİ İLİKLEDİLER"

Bugün kurumlarımızdaki bu çürümenin tek örneği Diyanet İşleri Başkanlığı değil. Bunun bir başka örneğini bugün adli yılın açılış töreninde yaşandık. Bundan birkaç yıl öncesine kadar Yargıtay’da yapılan adli yıl açılış törenleri, şimdi icranın başında bulunan Sarayın himaye ve gözetiminde yapılıyor. Kanunları uygulamakla görevli hâkim ve savcılar, Danıştay tarafından kaçak ve kanunsuz olduğu karara bağlanmış Sarayda yapılan toplantıda, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının önünde ayağa kalkıp cübbelerinin olmayan düğmelerini iliklemeye çalışıyorlardı.

"KANUNSUZLUĞA DEKOR OLDULAR"

Merak ediyoruz, yeri geldiğinde vatandaş adına yürütmeyi denetleyecek olan bu hâkim ve savcılar, Yargının bağımsızlığını unutarak, Yürütmenin başının kendine mekân eylediği kaçak sarayda nasıl adli yıl açmayı içlerine sindirebiliyorlar? Bir kanunsuzluğa dekor olmayı nasıl hazmedebiliyorlar? Bu ülkede hâkim ve savcılar yargının bağımsızlığına, adalete ve kanunlara saygı duymadıktan sonra, milletten adalete güvenmesini nasıl bekleyecekler?

"GÜÇSÜZ ADALET ACİZ, ADALETSİZ GÜÇ ZALİMDİR"

Siyasetin bir aracı, bir uzantısı haline gelen yargı en başta kendine zarar verir. Unutulmasın “Güçsüz adalet aciz, adaletsiz güç ise zalimdir”. Güçler ayrılığının, denge ve denetimin olmadığı bir ülkenin ufku parlak olamaz. Son beş yıldır yaşadığımız tecrübe, bunu artık herkese göstermiş olmalıdır. Hukuk üstünlüğünün olmadığı bir ülkede aşta büyümez, işte büyümez. Türkiye, 2014’te Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 59. sıradaydı; 2019’da 50 basamak birden düşerek, 109. sıraya geriledi. Bugün Yargıtay Başkanı, yaptığı konuşmada bu uluslararası endeksleri eleştiriyor. Ama kedisi daha birkaç ay önce yargıya güvenenlerin oranının yüzde 70’lerden yüzde 30’lara düştüğünü söylemişti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı da bu oranı yüzde 38 olarak teyit etmişti. Bugün milletin karnı doymuyorsa, tencereleri kaynamıyorsa, işsizlik almış başını gidiyorsa sebebini bunlarda aramalıyız. Onun için bunlardan bahsediyorum.

"DEVLETİN ADALET DİREĞİ ÇÖKTÜ"

Ama sonuç itibariyle memlekette işsizlik başını aldı gitti, ekonomi durdu, millet pahalılık altında inim inim inliyor. Sebebi, devletin “adalet direği” çöktü, yıkılan çatının altında hep beraber kalıyoruz. “Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor” diyoruz. Olan da alın teriyle, emeğiyle geçinen yurttaşlarımıza oluyor.

"TÜRKİYE EKONOMİSİ SON 3 ÇEYREKTİR DARALIYOR"

Bugün, 2019’un ikinci üç ayına ait milli gelir rakamları açıklandılar. Türkiye ekonomisi son üç çeyrektir, yani 9 aydır, sürekli geriliyor, küçülüyor, ufalıyor. Ekonomimiz bu yılın ikinci üç ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 1,5 daralmış. Yılın ilk altı ayında ekonomideki daralma, geçen yıla göre, yüzde 1,9 olmuş. 2018’de 789 milyar dolar olan milli gelir, bu yılın ikinci üç ayı itibariyle 722 milyar dolara düşmüş. Yani tam 77 milyar dolar azalmış.

"11 YIL ÖNCESİNİN GERİSİNE DÜŞTÜK"

2008 yılında dolar cinsinden milli gelirimiz 777 milyar dolardı. Yani bugün 11 yıl öncesinin gerisine gitmişiz. İlk altı ayda milli gelirde erime biraz önce söylemiştim 67 milyar dolar olmuş. OVP’de bu yıl için belirlenen yüzde 2,3 büyüme hedefinin tutması için yılın geri kalanında büyümenin yüzde 6,1 olması gerekiyor. Bu da tabi mümkün değil. Sanayi ve Hizmetler sektörü son üç çeyrektir, inşaat sektörü son dört çeyrektir daralıyor. Ekonominin üretim kapasitesi ve büyüme potansiyelini belirleyen yatırım harcamaları tepetaklak olmuş vaziyette. Bu yılın ikinci üç ayında yatırım harcamaları, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23 daralmış.

"BUNLAR SAVRULAN BİR EKONOMİNİN RAKAMLARI"

Bugüne kadar milli serilerine baktığımız zaman bir çeyrekte bu kadar büyük bir daralma hiç görmemiştik. Ama bugün medyadaki bazı yorumlara bakarsanız toparlandık diyorlar. Yatırım olmadıktan sonra neyi toparlıyorsunuz? Yılın ikinci üç ayında “Makine ve teçhizat yatırımları” yüzde 16, “İnşaat yatırımları” yüzde 29 daralmış. Aslında bütün bu rakamlar yönetilen bir ekonominin değil. Bu rakamlar savrulan bir ekonominin rakamları.

"VERGİ TOPLAYAMIYORLAR, MİLLETİ HARACA BAĞLADILAR"

Son iki ayda doğalgaza yaklaşık yüzde 15+15 zam yapıldı. İki zammın toplamı yüzde 32 ediyor. Çaya üst üste yüzde 15+15 zam yapıldı. Yakın zamanlarda şekere yüzde 16 zam yapıldı. Elektriğe yüzde 15 zam yapıldı. Benzinin litresi yeniden 7 liraya dayandı. Yani fiyatı iktidar tarafından, bu yönetim tarafından belirlenen veya yönlendirilen ürünlerde tam bir zam yağmuru var. Dolayısıyla baktığımız zaman tabi bu zamlar enflasyona yansıyacak. Ama doğalgaza, elektriğe, akaryakıta yani üretimin temel girdilerine yapılan bu zamların bir de dolaylı etkileri var. Bu zamlar aynı zamanda şirketlerin üretim maliyetlerini de etkiliyor ve dolayısıyla da bu zamlar tüm sektörlerde fiyat artışlarını, enflasyonu, hayat pahalılığındaki artışı tetikleyecek. Ve oradaki üretim planlarını da olumsuz yönde etkileyecek. O nedenle İstanbul Sanayi Odası yapılan zamlara isyan ediyor. Bu isyanın sebebi işte bu. Daralan ekonomide vergi toplayamayan iktidar, şimdi yaptığı zamlarla milletti adeta haraca bağladı.

"DOĞALGAZA YÜZDE 10 İNDİRİM VAADİ NE OLDU"

Geçen kış evini ısıtmak için aylık 350 lira doğalgaz faturası ödeyen bir aile bu kış, o da yeni zamlar gelmezse, 462 TL ödeyecek. Şimdi hatırlayalım hep beraber. Seçimden önce, AK Parti Genel Başkanı meydan meydan dolaşıp ne diyordu; “Bay Kemal dinlesin. Doğalgazda yüzde 10 indirim yapıyoruz”. Ne oldu indirim? Seçimden sonra, doğalgaz fiyatlarında yüzde 32 artış yapıldı. Aynı Genel Başkan dün çıkmış, sıkılmadan seçim döneminde verilen sözlerin tutulup tutulmasından bahsediyor. İnsaf ki ne insaf.

"TARAFSIZLIK YEMİNİNİ “NAMUSU VE ŞEREFİ ÜZERİNE” ETTİ"

Kalkmış bize “Namus üzerine edilen yemin” dersi vermeye kalkıyor. Kim bu dersi vermeye kalkıyor? Anayasamızın 103. Maddesine göre görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine “namusu ve şerefi üzerine” ant içmiş kişi. Seçimlere tarafsız Cumhurbaşkanı olacağım diye girip seçimlerden sonra kendini Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanlığına seçtiren kişi. Verdiği sözleri tutmayan, yeminine sadık kalmayan birilerinin kalkıp da bize yemin dersi vermesine cevabımız, bunu çok sık söylüyorum basın toplantılarında, ancak İsmet Paşa’nın sözleriyle olur: “Haaadi canım sen de…”

"BÜTÇE MİLLETİN SIRTINDAN DÜZELTİLİYOR"

Bu zam yağmuruyla bütçe milletin sırtından düzeltiliyor, iktidar da bu bütçeyle yandaş şirketlerin 400 milyar liralık borçlarını yapılandırıyor, havuz müteahhitlerine milletin geçmediği köprünün, oto yolun, yatmadığı hastanenin, uçmadığı havaalanlarının garanti bedellerini ödeyecek. Tam bir yağma düzeni. Hep söylüyorum, Sarayda, Sarayın kibirli adamı da milletten koptu. Milleti unuttu. Son bir ayda sadece doğalgaza yüzde 15+15 zam yapacaksın, ondan sonra da memura diyeceksin ki önümüzdeki yıl sana yüzde 4+4 zam. İnsaf. Bu, milletle dalga geçmektir.

"HER YIL SAHNELENEN TİYATRO: HAKEM HEYETİ"

Türkiye’de her yıl sahnelenen bir tiyatro var. İktidar memur sendikalarıyla pazarlık yapıyormuş gibi masaya oturuyor. Sonra anlaşılamıyorlar. İş, Hakem Heyetine gidiyor. Hakem Heyeti de iktidar ne derse onu imzalıyor. Masaya oturan sendikadan çıt çıkmıyor. Bu yılda aynı oyunu seyrettik. Memur-Sen, 2020 için, taban maaşa 200 TL seyyanen, ilk altı ay için yüzde 8, ikinci altı ay için yüzde 7 zam istemişti. Saray, 4+4 zam teklif etmişti. Hakemden ne çıktı? Yüzde 4+4. Sonra da bunun adına toplu sözleşme pazarlığı diyorlar. Bunun adı dört dörtlük tiyatro arkadaşlar. Bunun adı memurun alın terini gasbetmek. Bunun adı başkan olma ihtirasıyla gözleri kör olanların, çıkarttıkları krizin tüm yükünü memurun, tüm çalışanların, tüm üretenlerin omuzlarına yıkmasıdır.

"CHP’Lİ BELEDİYELERDE İSRAFLA MÜCADELE BAŞLADI"

Cumhuriyet Halk Partisi devraldığı belediyelerde; israfla mücadeleye başladı. Artık milletin kaynakları, belirli adresler, belirli eller, belirli gündemler için değil; millet için harcanıyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul Büyükşehir Belediyemiz Ensar, TÜRGEV, TÜGVA gibi vakıflarla olan protokolleri iptal etti. Bugüne kadar İstanbul’un bütçesinden bu vakıflara 357 milyon 453 bin 972 lira harcandığını da böylece öğrenmiş olduk. Vakıflar bizim kültürümüzde çok önemli müesseselerdir. Hayırseverler servetlerini ve zamanlarını hayır işleri için vakfederse o vakıflara herkes saygı duyar. Ama vakıflar kurucularının şahsi servetlerini ve hayırseverlerin bağışlarını değil de kamunun kaynaklarını, tüyü bitmedik yetimin parasını harcıyorlarsa bunun hesabı sorulur.

"SORSAN ABD’DE ÖĞRENCİLERE YURT YAPIYORLAR, YERSENİZ…"

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki temsilciliğimiz, ABD Vergi Dairesi’ne başvurarak Ensar ve TÜRGEV Vakfı’nın 2014’te ABD’de kurdukları TÜRKEN Vakfına bugüne kadar ne kadar bağış yapıldığını sordu. Vergi Dairesi de gayet şeffaf bir biçimde, 2014-2017 arasında bu vakfa 54 milyon 250 bin dolar bağışta bulunulduğunu açıkladı. Yani yaklaşık 320 milyon Türk Lirası. Son iki yılda yapılan bağışlar henüz rapor edilmediği için toplam bağış rakamını henüz bilmiyoruz. Peki bu paralarla ne yapılıyor? ABD’de çiftlik alınıyor, New York’un en lüks mahallesi Manhattan’a gökdelen dikiliyor. Sorsan ABD’de okuyacak öğrencilere yurt yapıyorlar. Gümrükçünün bavulda yakaladığı saatlere tavuk yemi diyen kaçakçının hikayesi… Yerseniz... Bu vakıflara bu bağışları kimler yaptı, paralar Türkiye’den mi gitti, yoksa ABD’de mi toplandı bunu da bilmiyoruz. Ama artık şunu çok iyi biliyoruz. Bundan böyle CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilen belediyelerin kaynakları bu vakıflara peşkeş çekilmeyecek. Kaynaklar o kentin hemşerileri için, yurttaşlarımız için kullanılacak.

"BİR CUMHUR İTTİFAKI MUCİZESİ: KAPAK VAR, KUYU YOK"

Bir örnekte Adana’daki kuyu skandalında. Adana’da yapılanlar, dünya “yolsuzluk literatürüne” geçecek cinsten. Önceki belediye yönetimi 76 su kuyusu açılsın diye ihaleye çıkmış. İhale bedeli 12 milyon TL. Yönetimi devralan Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanımız da açıldığı söylenen bu kuyulardan 35’ini kontrol ettirmiş. Sonuç; kuyuların beton kapakları var. Ama kapakların altında kuyu yok. Kapak var kuyu yok. Tam bir Cumhur İttifakı mucizesi…

"NASIL YÖNETİLECEĞİNİ BELEDİYELERİMİZDE GÖSTERECEĞİZ"

Biz, bu ülkenin kaynakları doğru kullanılırsa, kaynaklar israf edilmezse, ona buna peşkeş çekilmezse, ülkemizin çok kısa sürede ayağa kalkacağına inanıyoruz. Bunu yönetimimizdeki belediyelerde tüm Türkiye’ye göstereceğiz. Tabii başkanlarımızın bu yaklaşımı sarayı çok rahatsız ediyor. O nedenle sarayın kibirli adamı miting meydanlarında yaptığı konuşmalarda başkanlarımızı açıktan artık hedef alıyor.

"TÜRKİYE EGEMEN GÜÇLERİN SİLAH PAZARI OLUYOR, İKTİDARIN PAYINA DONDURMA YALAMAK DÜŞÜYOR"

Türkiye’nin yönetilmeyip, savrulduğu bir başka önemli konu Suriye. Suriye meselesinde bu iktidar, ABD ve Rusya arasında geçen haftada söylemiştim adeta pinpon masasındaki topa döndü. Bir biri vuruyor bir biri. Hem Rusya hem ABD bu sahada istedikleri gibi at oynatıyorlar. Masada da bize silah satışı yapmaya çalışıyorlar. S-400 aldık diye, F-35 programından çıkarıldık. Şimdi yaklaşık 1,5 milyar dolar verdiğimiz F-35’leri kurtarmak için iktidar, ABD’ye Patriot’lar için göz kırpıyor. S-400 alıp F-35’lerden olunca Rusya ellerini ovuşturuyor, iktidara SU-35, SU-57 satalım diyor. Türkiye Suriye’de batağa saplandıkça egemen güçlere silah pazarı oluyor. Bu iş bilmez iktidarın payına da karşılığı olmayan hırslarını, dondurma yalayarak soğutmak düşüyor.

 

"DÜN BÖLGEDE DOĞAL LİDERDİK, BUGÜN YALNIZ KALDIK"

Astana dediler, Soçi dediler. Tüm bu süreçler şimdi çöktü. Astana’da “Suriye’de üç garantör devlet var” deniyordu. Rusya, İran ve Türkiye. Şimdi bu iktidar, “İdlib’de Mehmetçiklerimizin can güvenliğine Rusya garantör oldu” diye seviniyor. Artık Suriye’de, sadece sahada değil, masada da ağırlığımız Rusya ve İran’ın gerisine düştü. İdlib’de 12 gözlem noktasında askerlerimiz adeta rehin. Fırat’ın doğusunda ise ABD, bizim askerimize karşı, PYD ve YPG’ye garantörlük yapıyor. Savaş gemilerimizin arkasına sığınarak bizi iş bilmezlikle suçlayan sarayın kibirlisine bir daha söylüyoruz. Akdeniz’de hiçbir bölgesel işbirliği içinde yokuz. Bir daha söylüyorum. Dün Akdeniz’de ekonomik ve siyasi iş birliklerinin doğal lideri olarak görülen ülkemiz, bugün sarayın yaptığı hatalar nedeniyle bölgede yalnız kalmış, etkisizleşmiştir.

 

"SURİYE’DE İKİ KAYBEDEN VAR: TÜRKİYE VE SURİYE"

Suriye’de artık sona yaklaşılıyor. İdlib’i Suriye ve Rusya bombalıyordu. Şimdi buna ABD de katıldı. İdlib’den yüzbinlerce insanın Türkiye’ye akması riski her geçen gün artıyor. 30 Ağustos günü sınırımızda yaşananları hep beraber gördük. Binlerce insan sınırımıza akın etti. Yıllardır iktidarın beslediği, koruyup kolladığı bu insanlar, şimdi Türkiye’ye karşı cephe almaya başladı. Bu, iktidar için bir uyarı olmalıdır. Türkiye sahada ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabiliyor. Sarayın Suriye politikası tel tel dökülüyor. Maalesef Suriye’de kaybeden iki ülke var. Biri Suriye.  Yüzbinlerce insanını yitirdi. Yüzbinlerce yurttaşı başka ülkelere göç etti, yerinden yurdundan oldu. Diğer kaybeden ise Türkiye. Şu ana kadar 3,5 milyon Suriyeli için 40 milyar dolardan fazla para harcadı. Ekonomimiz artık bu yükü taşıyamıyor. Şehirlerimiz açık hava kamplarına dönüştü. Bazı şehirlerimizin demografik yapısı da bozuldu. Sosyal sorunlarımız ağırlaştı, sınırlarımız Peşaverleşti, yanı başımızda terör adacıkları oluşmaya başladı. Yüzlerce Mehmetçiğimiz sınırlarımızı korumak için operasyonlarda şehit oldu. Süleyman Şah Türbesi, sırtlanıp kaçırıldı, sınırlarımız dışındaki tek toprak parçamız kaybedildi. İktisatta “Zararı en aza indirme” diye bir kavram vardır. Türkiye Suriye’de çok büyük yüklere, zararlara katlanmıştır. Artık bu ülke daha fazla yüke katlanamaz. Yeni bir göç dalgasına ve Suriye’den gelecek şehit haberlerine bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. Bir an önce yepyeni bir strateji oluşturulmalı, bölge ülkeleriyle masaya oturularak sorunları çözmenin yolları aranmalıdır. Bu arada Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatıyla ilgili önerimizin yeniden değerlendirilmesinin altını çizmek istiyorum.

Toplantı sonrası Gazecilerir sorularını yanıtladı.

 

Soru- Adli yıl açılışına külliyede olduğu için bazı barolar boykot ettiler. Sayın Erdoğan da bugün konuşmasında baroları eleştirirken şöyle dikkat çekici bir cümle kurdu; “İlk çözmemiz gereken mesele tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirmek.” Şimdi bu söz ne olarak algılandı sizin tarafınızdan öncelikle ilk sorum bu olsun efendim.

Faik ÖZTRAK- Şunun altını çizmek isterim. Bu ülkede tek adam parti devleti rejimini kuran bir kişinin kalkıp da şimdi sivil toplum kuruluşlarında temsili demokrasiden bahsetmesinin samimiyetle ne kadar bağdaştığını ben kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Ama bu arada bir şeyi de çok büyük merakla bekliyorum. Bugün bu kadar baro başkanının protesto ettiği törene giderken, Baroların yapısında yapılacak bu değişiklikten Barolar Birliği Başkanının haberi var mıydı? Bunda amaç nedir? Yargı bağımsızlığıyla ilgili pozitif bir adım atılacaksa bütün bu çalışmaların içinde olduğunu söyleyen Barolar Birliği Başkanından bunu duymak isteriz. Bu sözlere onun tepkisini merakla bekliyoruz.

 

Soru- CHP Sivas Kongresi’nin 100. yıl dönümünde Parti Meclisi’ni 4 Eylül’de Sivas’ta yapacak. Buna MHP’den Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’dan ciddi bir tepki geldi. Semih Yalçın, “CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Sivas’ı basmak, milli iradenin sesini susturmak isteyen Ali Galip’le aynı kafadadır” dedi. “Orada verilecek mesajların millet nezdinde beş paralık değeri olmayacaktır” dedi. Buna bir cevabınız olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Açık söyleyeyim, beş paralık değeri olmayan bu sözlere ben burada cevap vermek dahi istemiyorum. Hiçbir şeyin farkında değil, tarih bilgisinden de yoksun. Yani Sivas Kongresi’nin Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk kurultayı olarak değerlendirildiğinin dahi farkında değil. Kendisine Parti Meclisi Üyemiz, Aydın Milletvekilimiz gayet güzel bir cevap vermiş onun üstüne söyleyecek bir lafım yok.

 

Soru- Efendim siz de Suriye’deki olaylardan ve Türkiye’nin Rusya’dan ve Amerika’dan alacağı uçaklardan bahsettiniz. Şimdi Erdoğan’ın yakın zamanda Rusya ziyaretinde şöyle bir cümlesi olmuştu, “Buraya boşuna gelmedik. Daha sonrada biz yeni pazarlar arayabiliriz.” Yani Rusya’dan uçak alabileceğinin sinyallerini vermişti ama Sayın Çavuşoğlu yine yakın zamanda “Rusya’dan uçak almak gibi bir açıklamamız olmadı” dedi. Bu iki açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz efendim?

Faik ÖZTRAK- Şimdi dondurmayı yalarken Sayın Erdoğan, “Biz şimdi bu uçağı mı alacağız?” demedi mi? “Bu uçuyor mu?” diye sordu, ondan sonra “Biz şimdi bu uçağı mı alacağız?” dedi. Şimdi çıkmış Dışişleri Bakanı herhalde Putin kendisine de dondurma ısmarlamadı diye “ağzımızdan uçak alacağız diye bir laf çıkmadı” diyor. Arkadaşlar işin şakası bir yana söylüyorum, bu ülke yönetilmiyor bu ülke savruluyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Cumhurbaşkanı sıfatıyla bir şeyler söylüyor, onun oraya atadığı Dışişleri Bakanı bambaşka şeyler söylüyor. Açıkçası bu şekilde bu güzel ülkeyi yönetmeleri mümkün değil.

 

Soru- Efendim CHP’li Belediye Başkanları için yeni bir sendika kurulması gündemde. SODEMSEN hatta adı. Nedir detayları bu sendikanın?

Faik ÖZTRAK- Belediye Başkanlarının belli bir dayanışma içinde bulunduğu, projelerini tartışmak, işbölümü yapmak, tecrübelerini birbirlerine aktarmak amacıyla kurmuş oldukları bir sendika. Dün de Genel Başkan Yardımcımız Seyit Torun geniş, mufassal bir yazılı açıklama yapmış bu konuda. Hatırlarsanız, Adalet ve Kalkınma Partili Belediye Başkanlarının böyle bir sendikası var. MHP’li Belediye Başkanlarının böyle bir sendikası var. Bizim de böyle bir sendika kurmaya ihtiyacımız olduğunu Belediye Başkanlarımız gördü ve bu şekilde bir sendikayı kurdular.

 

Soru- Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü münasebetiyle Diyarbakır’daki mitingde Sayın Sezai Temelli erken seçim vurgusu yapmıştı, hazırlıklı olun demişti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir gündemi var mı, sizce mümkün mü erken genel seçim?

Faik ÖZTRAK- Biz baştan itibaren söylüyoruz, milletten yetki istediler, “bu ülkeyi uçuracağız” dediler, “çok daha hızlı karar alacağız” dediler. Bugün içinde bulunduğumuz bu rejimi kurdular. Ondan sonra da bu işin başına geçtiler. Dolayısıyla önce bir söz verdiklerini yerine getirsinler. Hep söylüyoruz, biz erken seçim istemeyeceğiz. Ama karşı taraf, “Ben bu işi artık yönetemiyorum, ben bu işi bırakıyorum, erken seçime gidiyoruz” derse o başka. Biz her zaman hazırız.

 

Soru- Efendim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’ye karşı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı da bazı ithamları oldu, sert sözleri oldu. CHP’nin başındaki zat Doğu Akdeniz’de Amerika, İngiltere, Fransa var ama sadece Türkiye yok diyor, gözü görmüyor dedi. Siz aslında değindiniz ama bir taraftan CHP’nin seçim öncesi vaatlerinin tiyatro olduğunu da söyledi. Hatta “Ahmet Kaya’nın bir sözüyle cevap veriyorum dedi nereden baksanız tutarsızlık” dedi. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz efendim?

Faik ÖZTRAK- Sayın Erdoğan’ın seçimden önce verdiği en somut söz doğalgaz zammı. Bugün ne yapıldığı ortada. Seçimden önce verdiği sözü tutmayan kendisi. Belediyelerimiz göreve başladılar, verdikleri sözlerin hepsini de birer birer tutmaya devam edecekler. Bu konuda hiç endişesi olmasın.

Anahtar Kelimeler:
AtatürkFaik öztrak
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.