Cumhurbaşkanı Erdoğan: 2016 Yılında 1923’ün Psikolojisiyle Hareket Edemeyiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,“1914 yılında 2,5 milyon kilometrekare olan topraklarımızın büyüklüğü, 9 yıl sonra Lozan’ı imzaladığımızda daha sonra topraklarımıza katılan Hatay’la birlikte 780 bin kilometrekareye düşmüştür. Dönemin şartları itibarı ile bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışanlar olabilir. Asıl vahimi, zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır. Biz bu anlayışı reddediyoruz. 2016 yılında 1923’ün psikolojisiyle hareket edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlıktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28. Muhtarlar Toplantısı’nda konuştu. Muhtarlar Günü’nü kutlayan Erdoğan, konuşmasında Lozan, Suriye ve Musul konularına ağırlık verdi.
Kurtuluş Savaşı’nın öncesi ve sonrasıyla çok iyi öğrenilmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, dün YÖK’ün yaptığı toplantıda tüm rektörlere, dekanlara ve profesörlere öğrencilere tarihin iyi öğretilmesi gerektiğini tavsiye ettiğini söyledi. Erdoğan, özetle şöyle konuştu:

“Misak-ı Milli’yi gündeme getiren Gazi Mustafa Kemal. Niye rahatsız oluyorsunuz? Misak-ı Milli batıdan doğuya nasıl başlıyor? Burada bir tarih yok mu, burada bu milletin geçmişi yok mu, niye rahatsız oluyorsunuz? Onun için de bunu da öğrenelim, bilelim, dün neydi bugün ne. Ve bunu tabi birileri anlamak istemiyor, derdi başka. Ben bu noktada Sayın Bahçeli’nin dünkü konuşmasında da ifade ettiği gibi, kendisine teşekkür ediyorum, çünkü siyasi hareketlerle doğruda bütünleşmeyi ortaya koyduğu sürece bu millet kazanacaktır. Bunu başarmamız lazım.

-“ HEDEFİMİZ, MİSAK-I MİLLİ SINIRLARIMIZA SAHİP ÇIKMAKTI”-

Şimdi bugün geriye baktığımızda manzara nedir? Osmanlı öylesine büyük, öylesine köklü bir devletti ki, bu devin yıkılışı milletimiz üzerinde maddi ve manevi olarak derin yaralara yol açmıştır. 1914 yılında 2,5 milyon kilometrekare olan topraklarımızın büyüklüğü, 9 yıl sonra Lozan’ı imzaladığımızda daha sonra topraklarımıza katılan Hatay’la birlikte 780 bin kilometrekareye düşmüştür. Süre ne kadar dar. Kurtuluş savaşımıza girerken hedefimiz, Misak-ı Milli sınırlarımıza sahip çıkmaktı. Maalesef hem batı hem de güney sınırlarımızda hedeflerimizi koruyamadık. Dönemin şartları itibarı ile bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışanlar olabilir. Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür. Asıl vahimi, zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır. Biz bu anlayışı reddediyoruz. 2016 yılında 1923’ün psikolojisiyle hareket edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlıktır.

-“TÜRKİYE ARTIK BU YANLIŞ GÜVENLİK ANLAYIŞINI TERK ETMİŞTİR”-

Cumhuriyetimizi kurduğumuzdan beri dünyada her şey değişirken biz o tarihteki konumumuzu korumayı kazanç olarak göremeyiz. Bizi cumhuriyet tarihimiz boyunca hattı müdafa ile geçirmeye zorlayan anlayışı geride bırakmak mecburiyetindeyiz. 93 yıldır başımıza ne geldiyse işte bu anlayıştan gelmiştir. Nitekim geriye dönüp baktığımızda sorun kapıyı çalmadan bıçak kemiğe dayanmadan, gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeden harekete geçemediğimizi görüyoruz. Bunun için kapımız hiç boş kalmadı. Rahat nefes aldığımız dönemimiz hiç olmadı ve her dönem bu tür bedeller ödedik. Darbelerle muhtıralarla vesayet yönetimleriyle çok zaman kaybettik. Ekonomide büyük bedeller ödedik. Aynı kulvarda yarışa başladığımız ülkelerin fersah fersah gerisinde kaldık. İnsani olarak büyük bedeller ödedik. Terörle mücadelede, kardeş kavgalarında binlerce evladımızı kaybettik. Artık bedel ödemek istemiyoruz. Burada ilan ediyorum, Türkiye artık bu yanlış güvenlik anlayışını terk etmiştir, bunu bitirmiştir. Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz. Bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz. Bundan sonra gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeye rıza göstermeyeceğiz.

-“PKK’YI SAKLANDIĞI İNDE BULUP BERTARAF EDECEĞİZ”-

Artık sorunların üzerine biz gideceğiz. Terörle sorunumuz mu var, terör örgütlerinin bize saldırmasını beklemeyeceğiz, terör örgütleri nerede saklanıyorsa oraya gidip tepelerine bineceğiz. Suriye’de Irak’ta bize yönelik tehditler mi var, sınırlarımıza dayanmasını beklemeyeceğiz. Tehditleri kaynağında yok etmenin çaresine bakacağız. Türkiye 30 yılı aşkın süredir PKK ile mücadele ediyor. Bu örgütün yaklaşık 40 bin mensubunu imha ettik ama eylemlerini durduramadık. Çünkü biz uzun yıllar PKK bize saldırdığında karşılık verdik. Bundan sonra ülke içinde ve dışında PKK’yı saklandığı inde bulup bertaraf edeceğiz. Ülke içinde bunların yıllardır saklandığı, eylem hazırlığı yaptığı yerleri tespit ettik. Birer birer hepsini yok ediyoruz. Bölücü örgüte destek veren kim varsa, hepsinin de kökünü kurutacağız. Şimdiden söylüyorum, biz kendilerini bulup yok etmeden nereye gideceklerse gitsinler, bu kadar açık söylüyorum. Yurtdışında üslendikleri yerlerde rahat nefes alabildikleri tek günleri olamayacak. Niye, o ülkelerin devlet başkanlarının hepsini rahatsız edeceğiz, önlerine dosyaları koyacağız. Bize mi teslim ederler, ne yaparlarsa yapsınlar. DHKP-C ve benzeri örgütlerin mensuplarını harekete geçemeden inlerinde yakalayıp adalete teslim ediyoruz. FETÖ ile aynı şekilde mücadele ediyoruz. STK’larda, kamudaki tüm elemanlarını adım adım takip ediyoruz. Bu ülkede artık kimsenin yaptığı ihanet yanına kar kalmayacak. Hiçbir terör örgütünü, hiçbir teröristi bu topraklarda barındırmayacağız. Ya imha olacaklar ya teslim olacaklar ya da defolup gidecekler.

-“MÜMBİÇ’İ DE KUŞATMA ALTINA ALMAMIZ LAZIMDIR ÇÜNKÜ MÜMBİÇ YÜZDE 95’İ İLE ARAP’TIR”-

Türkiye, Suriye ve Irak’ta yaşanan hadiseler karşısında da bu yeni güvenlik anlayışımıza uygu bir duruş sergiliyor. Yıllarca Suriye’de bir çözüm bulunması için bekledik. Ama baktık ki, biz bekledikçe sorunlar üzerimize geliyor. Bir yanda DEAŞ bir yanda YPG/PYD karşımızda bayrak salladıkça anladık ki kimseden bize fayda yok. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerek. Türkiye Cerablus operasyonuna başlarken diğer ülkelere bilgi verdi ama kimseden izin almadı. ÖSO ile bu operasyonu başlattık, başarıyla yürütüyoruz. Suriye’de iki ayda elde ettiğimiz netice, daha önce dört yılda başarılamamıştı. Sahaya girince gördük ki, Suriye’nin sorunu DEAŞ değil. Ortada bir taktik ve strateji oyunu var.  6 yılda 600 bini aşkın insanın canına mal olan bu oyunu Türkiye 2 ayda bozdu. Cerablus ve Rayn, DEAŞ’tan temizlendi, halkı yerlerine yerleşmeye başladı. Şimdi Dabık aynen DEAŞ’tan boşaltıldı, oraya da sakinleri yerleşiyor. Şimdi birileri bize akıl veriyorlar, ‘Dabık’a girdiniz, tebrik ederiz ama daha aşağı gitmeyin’. Niye, aşağıda el-Bab var. Kusura bakmayın, biz oraya da gideceğiz. Bizim tehdit altında olduğumuz yer Dabık’ta bitmiyor. El-bab’ın da güneyine doğru iniyor. Oradan bizim Mümbiç’i de kuşatma altına almamız lazımdır çünkü Mümbiç yüzde 95’i ile Arap’tır. Ama orayı PYD ve YPG işgal ediyor. Amerikalılara dedik ki PYD ile YPG gidecek, giderse mesele yok. Rakka’da beraber hareket edebilir miyiz, dedik ki ederiz. Çünkü Rakka DEAŞ’ın merkezi. Orayı da DEAŞ’tan temizleyelim, gerçek sahipleri yerleşsin. Biz buna da varız. Fakat şu anda benzer senaryo bu defa mezhep çatışması çıkarmak üzere Musul’da sergileniyor. Kendi ülkesini terör örgütlerinin cirit attığı yer haline getiren Bağdat yönetiminin bu oyunun aktörü olmadığı açıktır.

-“BU PROJE TÜRKİYE’NİN BEKASINI TEHDİT EDİYOR”-

Türkiye’nin Musul operasyonuna girmesini engellemeye çalışanlar Suriye’deki oyunlarını bozmamızdan rahatsız olanlardır. İstiyorlar ki Türkiye yerinde otursun, payına düşen bedeli ödesin. Çünkü daha önce aynı yöntemi mülteci krizi üzerinden denediler. Suriye ve Irak’tan ülkemize 3 milyon göçmeni yönlendirenler, bizim bu yükün altında ezileceğimizi sanıyorlardı. Sonuç bekledikleri gibi olmayınca umutlarını terör örgütlerine bağladılar. Türkiye içinde de PKK ile FETO bu senaryoda kendilerine düşen rolleri aynen oynuyor. Asıl mesele bölgenin yeniden yapılandırılması meselesidir. Bağdat Hükümeti ve Esed rejimi gibi yapılar ile terör örgütleri eliyle hayata geçirilmeye çalışılan bu proje Türkiye’nin bekasını tehdit ediyor. Türkiye olarak kendi planlarımızı uygulamaya başladık. Şu ana kadar yaptığımız harcama 13 milyar doların üzerinde. Bir o kadar da STK ve belediyeler var, bize BM Mülteci Konseyi’nden gelen destek 550 milyon dolar.  AB’den gelen rakam 200-300 milyon avrodan fazla değil. Temmuz başından itibaren bu para gelecekti. Eğer bu kapıları biz bir açık tutsak, gidecekleri yer Avrupa. Bundan çekindikleri için tamam biz vereceğiz dediler ama sözlerinde durmuyorlar. Biz de bombaların altında bu insanları bırakamayız dedik. 2 milyon 700 bin Suriyeli, 300 bin Iraklıya bunu yaptık. Irak hükümeti, bu 300 bin Iraklıyı kapısını açarak seni rahatlatan Türkiye değil mi? Başkaları yapmadı bunu biz yaptık. Onun için Türkiye’ye laf atarken bunu düşüneceksin. Böyle bir dost bulamazsın, sen bu dostluğu incittiğin takdirde kaybedersin. Onun için diyoruz ki biz hem sahada, hem masada olacağız. Bu yeni yaklaşımın gereği olarak Musul meselesini Musul’da çözmeliyiz. Şayet Musul’u feda edersek, sorunun kendi sınırlarımıza dayanmasını engelleyemeyiz. Musullu kardeşlerimizle birlikte Kuzey Irak yönetimi büyük zarar görecektir.

-“ŞİA’NIN DÜŞMANI DEĞİLİZ AMA BEN MEZHEPÇİLİĞE KARŞIYIM”-

Suriye için nasıl harekete geçtiysek, Musul için de aynı şekilde davranmakta kararlıyız. Çünkü Musul’un tamamı Arap Sünni, Türkmen Sünni kardeşlerimiz var. Orayı farklı bir mezhebi anlayışına terk edemeyiz. Biz burada Şia’nın düşmanı değiliz ama ben mezhepçiliğe karşıyım. Şia, Sünni, bunlar din değildir. Din, bunların üstünde İslam’dır, İslam tektir ve İslam ne emrediyorsa onu yaparız. Diğerleri bir yorumdur. Şiiliği Sünniliği İslam’ın yerine koyarsan karşında olurum. Bölgede etkin olan ülkeler Türkiye’nin bu hakkına saygı göstermek mecburiyetindedir. Bizim 911 kilometre Suriye sınırımız, 350 kilometre sınırımız var. Biz burada sınırdaş olacağız, biz söz söylemeyeceğiz, sınırı olmayanlar istediği gibi kesecek biçecek elbiseyi yapacak. Yok böyle bir şey. Bu tavrımızın ne savaş çığırtkanlığı ile ne de Irak’ın egemenliğini ihlalle ilgisi yoktur. Biz kendi istiklalimizi ve istikbalimizi korumak için mücadeleyi nerede yürütmemiz gerekiyorsa orda olmak istiyoruz. Şu anda bunun yeri Musul, öyleyse biz Musul’da olacağız.  

-“HALEP’TE BİR GÖÇ BAŞLARSA EN AZ 1 MİLYON İNSAN TÜRKİYE’YE GELECEK”-

Suriye’de ise el-Bab’a kadar inerek Mümbiç’i tüm terör örgütlerinden temizleyerek 5 bin kilometrekarelik terörden arındırılmış güvenli bölge projemizi hayata geçirme konusunda önemli mesafe kat ettik. Halep’te dökülen her damla gözyaşı bizim gönlümüzde açılan yaradır. Sayın Putin’le Halep’i konuştuk. Saat 22.00 itibariyle orada hava bombardımanlarını durduracaklarını ifade ettiler. El-nusra’nın orayı terk etmesi noktasında ricaları oldu. Gerekli talimatı verdik. El-nusra’yı Halep’ten çıkarma ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlama çalışması içinde olalım diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük.  Suriye’deki, Irak’taki, Balkan ve Kafkaslar gibi Halep’i kendimizden ayrı göremeyiz. Halep’teki yangını söndürmek, bizim oradaki kardeşlerimize olan borcumuzdur. Halep nerenin sınırı? Kilis, Gaziantep. Halep’te bir göç başlarsa en az 1 milyon insan Türkiye’ye gelecektir. Bunun bedelini biz ödeyemeyiz. Bunu özellikle tahrik edenler Türkiye ile masaya oturup konuşmak zorundadır.

-“BAĞDAT YÖNETİMİ ÖNCE KENDİ ORDUSUNUN MEZHEBİ YAPISINI DÜNYAYA AÇIKLASIN”-

Batı ülkelerine yönelik eylem hazırlığı yürüten bir terörist nerede olursa olsun operasyona maruz kalır. Buna karşın, Türkiye’yi hedef alan terör eylemlerinin faili batı ülkelerinde ellerini kollarını sallayarak gezer, her türlü faaliyeti de yürütür. Tüm bu gerçekler ortadayken bize söylenen yalanlara daha fazla tahammül gösterebilir miyiz? Bizim geleceğimizi terör örgütleri eliyle biçimlendirebileceklerini sananlar yanılıyorlar. Terör silahının çok yakında onların ellerinde patlayacağını ve onların canlarını yakmaya başlayacağını biz biliyoruz. Bugüne kadar binlerce DEAŞ’lıyı sınır dışı eden bir ülke olarak bu konudaki birikimimizi ve öngörülerimizi kimse yabana atmasın.  Türkiye’ye karşı PYD/YPG gibi terör örgütlerinin, Bağdat yönetimi gibi mezhep fanatiklerinin,  Eset yönetimi gibi kendi halkını katledenlerin yanlarında yer alanları bir kez daha ikaz ediyorum. Yanlış yoldasınız. Tutuşturmaya çalıştığınız ateş, bizden çok sizi yakar. Bağdat yönetimi önce kendi ordusunun mezhebi yapısını dünyaya açıklasın bakalım. Bir defa burada yıllarca Maliki’ye bizzat söylediğim şey, nüfusunuzdaki mezhebi oran neyse gelin şu ordunuzu buna göre oluşturun dediğimizde sesini çıkarmayanlar bildiklerini okumaya devam etti. Türkiye’nin kendi vatandaşlarının ve bölgedeki kardeşlerinin huzuru ve güvenliği esenliği dışında bir amacı yoktur. Küresel değerlerin bölgemizdeki en önemlisi temsilcisi olan Türkiye’nin karşılaştığı bu tehditlerin sonuçları herkes için çok ağır olacaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda ise vefatının 13. yıldönümü olan Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’i anarak, rahmet diledi.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.