Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'den Akın Öztürk Açıklaması

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, “Akın Öztürk yine bizzat kendisi ellerimdeki ve bacaklarımdaki kelepçeleri kesti. Karşıma bir koltuk çekerek oturdu ve kendi astsubayı olduğunu söylediği sivil kıyafetli bir astsubaya çay, su ve bir tabakta çerez getirdi. Ayrıca o şahsa Yaşar Paşa'nın evini ara ve kendisinin sağ olduğunu ailesine haber ver’ deyince oda da bulunan makam telefonu ile ailemi arayarak ‘Yaşar Paşanın yanındayım kendisi sağ salimdir’ dedi” ifadelerini kullandı.
Orgeneral Güler, şikayetçi sıfatıyla verdiği ifadede 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında yaşadıklarını anlattı.
“ELLERİMİ ARKADAN BAĞLADILAR”
15 Temmuz saat 21.25’te makam odasında yalnız başına çalıştığını söyleyen Orgeneral Güler, ifadesinde şunları kaydetti:
“Kapı çalındı. Girmesini söyledim. Fakat ben evrakla ilgilenmemden dolayı girenlerin kim olduğunu fark etmedim. Birden bir patırti ile ‘Yere Yat Yere Yat" sesleri yükseldi. Kafamı kaldırdığımda odamda yaklaşık 10 tane eğitim kıyafetli ellerinde silahlı, silahların hepsi üzerime çevrilmiş personeli gördüm. İçlerinden bir tanesi tekrar ‘Yere Yat’ şeklinde bağırdı. Bende ‘Siz Kimsiniz’ diyerekten sordum. Tekrar yere yat diyerek üzerime saldırdılar. Ben bunlardan bir tanesini tutarak diğer tarafa fırlattım ve yere düştü. Bunun üzerine daha büyük bir öfkeyle üzerime çullandılar. Yüzü koyun yere yatırdılar içlerinden bir tanesi kafama ayağıyla bastırdılar. Ayaklarımı ve kollarımı ayırıp çekiyorlar. Beni etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Derhal ellerimi arkadan bağladılar. İlk başta ağzımı bantladılar. O vaziyetten dururken sivil giyimle biri sırıtarak omzuma vurdu. ‘Komutanım merak etmeyin bu bir tatbikat’ şeklinde alaycı ifadelerle konuşunca baktım benim emir subayım Mehmet AKKURT olduğunu gördüm. Odamdaki bu saldırıyı yapan ve benim üzerime bu şekilde hücum edip etkisiz hale getiren ekibin yöneticisi olduğunu anladım.
“ATEŞ ETTİĞİNİ VE KARŞI TARAFTAN DA MUKABİL ATEŞLE KARŞILIK VERİLDİĞİNİ ANLADIM”
Kafama yüzümü kapatarak şekilde bere geçirdiler. Bu şekilde zorla beni kaldırdılar. Ben bu yapılanlara karşı direniyordum. Beni yerde sürülerek beni koridora çıkardılar. Bu ana kadar içlerinden hiçbirisini tanıyacak bir pozisyonum olmadı. Beni koridorda sağa doğru çevirerek sürüklediler. 3 kat aşağıya sürükleyerek götürdüler. Daha sonra binanın yan tarafında bulunan kapıdan dışarı çıkardılar. Daha sonra beni orada bulunan bir araca soktular. Araç hızla hareket etti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığın istikametindeki kapıya doğru götürdüler. Nizamiyeye gelince kapılan aç diyerek bağırıyordu. Bağıran kişi de sesinden tanıdığım kadarıyla emir subayım Mehmet Akkurt idi. Kapıyı orada bulunan mantar bariyerlerin içeriden indirilememesi nedeniyle açtıramayınca önde oturan Mehmet Akkurt araçtan indi. Oradaki birilerine kapıyı aç yoksa ateş edeceğim diye bağırdı ve ardından ateş ettiğini ve karşı taraftan da mukabil ateşle karşılık verildiğini anladım. Benim de içerisinde bulunduğum araca mermiler isabet ediyordu. Araçta benim yanımda oturan biri araçtan indi ve ‘Bir şehit’ diyerek bağırdı. O anda araçta solumda bulunan şahsa omuzum ile şiddetli bir şekilde vurdum. Bunun üzerine açık olan arka kapının muhtemelen dışında sol tarafta bulunan diğerleriyle birlikte beni araçtan dışarı çıkardılar ve dizlerimin üzerinde asfalt üzerinde sürülerek başka bir araca götürdüler. Yanımda kimse yokken arka koltukta 2-3 dakika beklemenin ardından tekrar beni indirdiler ve berenin aralıklarından gördüğüm kadarıyla bir ambulansa bindirdiler.”
“İNDİRİP 2 KİŞİ BENİ HELİKOPTERE BİNDİRDİLER”
Bindirildiği aracın Genelkurmay Kışlası içerisinde bir müddet dolaştıktan sonra bir binanın önünde durduğunu belirten Orgeneral Güler, şu ifadeleri kullandı:
Beni yaka paça araçtan çıkartılarak çok dar bir merdivenden muhtemelen 1 kat aşağıya indik. Orada bir odanın içerisine beni soktular. Odama ilk baskın yaptırıldığında ‘YERE YAT’ şeklinde bağıran şahıs dışında konuşan yoktu. Orada bir müddet bekledik. Daha sonra beni yukarı doğru çıkardılar, tam binadan çıkarken birisi hayır olmadı dedi ve tekrar aynı merdivenden inerek ayni odaya girdik. Orada uzunca bir süre bekledik. Daha sonra benim kaldığım yere bir kaç şahıs daha getirildiğini, konuşma kafanı kaldırma şeklinde başkalarına hitap etmelerinden anladım. Bir müddet sonra beni alarak yukarı çıktık. Oradan bir araca bindik. Araç kışlanın içerisinde dolaştı yaklaştıkça helikopter sesi duydum. Araçtan indirip 2 kişi beni helikoptere bindirdiler. Sağıma ve soluma oturdular. Benden başka kimse yoktu. Helikopter havalandı, bir müddet gittikten sonra helikopter indi.
“’KOMUTANIM İSTERSENİZ ELLERİNİZİ ÖNDEN BAĞLAYAYIM’”
Helikopterden indirdikten sonra bir araca bindirdiler. Araç hareket halindeyken dışarıda jet seslerini duyuyordum ve geçen süreyi de göz önünde bulundurularak Akınca Üssüne getirildiğini anladım. Araçtan indirip bir binaya girdik, oradan zifiri karanlık bir ortamda bir odaya girerek bir koltuğa oturttular. Odada sağımda ve solumda yine helikopterdeki şahıslar vardı. Şahıslardan bir tanesi koridora çıktığını hissettim ve odada kalan diğer şahsa ‘Evladım arkadan kelepçeyi biraz gevşetebilir misin’ dedim. Daha önce hiç konuşmayan bu şahıs ‘Peki Komutanım’ dedi ve hatta ‘Komutanım isterseniz ellerinizi önden bağlayayım' dedi. Diğer şahıs tekrar odaya döndü. Önden ellerimini kelepçelendiğini görünce sinirlenerek kafamdan bereyi çıkararak görmemi engelleyecek şekilde daha sıkı bir şekilde kumaş parçasıyla bağladı. Oda halen zifiri karanlık olduğu için bunun öncesinde de şahısları tespit edebilecek imkanım olmadı.
“O ANDA BİR RAHATLAMA HİSSETTİM”
Epey bir müddet geçtikten ve tahminime göre sabaha karşı olduğunu düşündüğüm bir vakitte aksi olan şahıs tekrar odaya girdi. Ayaklarım koltukta uzatılmış vaziyetteydi. İki kişi içerideyken 3. bir şahıs içeri girdi. 3. şahıs ile diğeri arasında kısık sesle bir konuşma olduğunu fark ettim. Çok kısık olduğu için duyamadım. 3. şahıs odadan çıktıktan sonra aksi olan şahıs bir tane ayak bileğime bir tane de dizimin altına plastik kelepçe taktıktan sonra birleştirdi. İlk kez o esnada çok korku hissettim. Daha sonra uzun bir zaman geçti sessizlik var. Bu arada seslerinden duyduğum f16 olmadığım ve f4 olduğunu değerlendirdiğim jetlerin uçtuğunu ve seslerden manevra yaparak üssün içerisinde hem Makineli top ile bomba atarak taarruz ettiğini fark ettim. Bunun isyancılara karşı silahlı kuvvetlerin bir karşı hareketin olduğunu değerlendirdim. O anda bir rahatlama hissettim. Bu olaylar sırasında odaya şahısların girdiğini çıktığımı ve hareketlilik olduğunu fark ettim. Ancak bir müddet sonra ortama sessizlik hakim oldu.
“YAN ODADA DA GENELKURMAY BAŞKANININ TUTULDUĞUNU ÖĞRENDİM”
Sonra birden kapı açıldığını duydum ve Org. Akın Öztürk’ün sesini duydum. ‘Yav Yaşar sen burada ne geziyorsun, senin burada olduğundan haberim yok" dedi. Operasyonla kurtarılmamdan sonra öğrendiğim bütün bunlar hiç başımdan geçerken yan odada da, Genelkurmay Başkanının tutulduğunu öğrendim. Dolayısıyla şuanda ki değerlendirmeme göre benim yakalanıp getirilmemden bu saate kadar haberinin olmamasının mümkün olmadığını söylemeliyim. İçeri girerek bizzat gözlerimi bağlayan beni kendisini açtı. O esnada odada ikimizden başka kimse olmadığını gördüm. Akın Öztürk kapıyı açıp dışarıda bekleyen şahsa ‘Komutanın neden ellerini ayaklarını bağladınız, çabuk oradan bir şey getir ve bunları aç’ dedi. Dışarıdan bir maket bıçağı getirdi, ancak bıçağı getiren şahsi görmedim. Akın Öztürk yine bizzat kendisi ellerimdeki ve bacaklarımdaki kelepçeleri kesti. Karşıma bir koltuk çekerek oturdu ve kendi astsubayı olduğunu söylediği sivil kıyafetli bir astsubaya çay, su ve bir tabakta çerez getirdi. Ayrıca o şahsa Yaşar Paşa'nın evini ara ve kendisinin sağ olduğunu ailesine haber ver’ deyince oda da bulunan makam telefonu ile ailemi arayarak ‘Yaşar Paşanın yanındayım kendisi sağ salimdir’ dedi ben de bu arada ‘Demet Hanım ben buradayım’ diyerek bağırdım. Başka konuşma olmadan telefon zaten kapatıldı. O şahsa ‘Benim evimin telefonumun kaç olduğunu’ sorunca şahıs bana ‘2501’ dedi. Ben de bunu daha sonra imkan bulursam ararım diyerek aklımda tuttum. Akın Öztürk konuşmaya başladı ve bana hitaben ‘bu herifler manyak, sen devlete karşı nasıl böyle Bir şey yapabilirsin dedi. Dün gece 23:00‘den beri burada olduğunu ve herifleri bu hareketi bırakmaları için ikna etmeye çalıştığını, bir kısmını ikna ettiğini söyledi. Sonra kapıda silahlı nöbetçi olduğunu söyleyerek çıkıp gitti. Ben odada yalnız kaldım. Duvarda bulunan saate baktığımda 11:15 olduğunu gördüm.
“NE YAPIYORSUNUZ GELİP BİZİ KURTARSANIZA”
Daha sonra kapı açıldı. Daha önce hiç yüzünü görmediğim ve tanımadığım asker kıyafetli bir şahıs ‘Komutanım bir ihtiyacım, var mı’ dedi. Ben de ‘hayır’ dedim. Daha önceki konuşmalardan anladığım kadarıyla bana nispeten iyi davranan kişi olabileceğini düşündüm. Akın Öztürk'ün ikazını düşündüğümden yani kapıda silahlı nöbetçi olduğunu söylemesinden dolayı kapıyı açmadım. Herhangi bir teşebbüste bulunmadım. Saat 15:30-16:00 sıralarında kalkarak odada bulunan telefondan aklımda tuttuğum numarayı çevirdim. Konutta görevli şahıs benim resimden tanıyınca ‘oğlum hanım efendiye iyi olduğumu söyle, ayrıca özel kuvvet komutanı Zekai paşayı ara ve telefonda üzerinde okuduğum 4210 numarayı söyleyerek bunu kendisine iletmesini ve 3 defa zilin çalmasını bekleyeceğimi söyledim. Bir müddet geçtikten sonra 3. çalmada telefonu açtım ve Zekai Paşa telefonum diğer ucundaydı. ‘ne yapıyorsunuz gelip bizi kurtarsanıza’ dedim.
“HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞINA GELEREK AKIN ÖZTÜRK VE DİĞERLERİNİ BIRAKTIM”
Muhtemelen odanın çıkışında bir koridor olduğunu, kapıda silahlı şahit olduğunu, buraya gelince iki taraflı gelin, aynı zamanda da odanın yere yakın arka penceresini de açık bırakacağım, diyerek kapattım. Sonra tekrar odaya Akın Öztürk geldi ve dedi ki ‘televizyonda beni arandığımı yazıyor, haberin var mı" diye sordu. Ben televizyonu açmadığımı söyledim. Bana hitaben ‘Bu vaziyette nasıl gideceğiz’ dedi. Bir süre sonra Akı Öztürk yanıma yeniden geldi. ‘buradaki adamların teslim olmaya karar verdiklerini söyledi. Saat 18:30 sıralarında Korgeneral Yıldırım Güvenç ile özel kuvvetlerden gelen ekip yanıma geldiler. ‘Komutanım sizi götürmeye hazırız’ dediler. Akın Öztürk o esnada geldi ‘Siz giderken sizinle Ankara'ya geleyim’ dedi. Yıldırım Paşa ile Akın Öztürk burada başka rehinelerin de olduklarını ancak nerede olduklarını bilmediğini söyledi. Daha sonra araçla 141. filo yazan binaya gittik. Yine rehin tutulduklarını anladığım Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ile iki tane havacı generali aldık. İsmini bilmediğini bir başka yerde bulunan 5-6 rehineyi de almaya gittik. Oraya gittiğimizde 7-8 kişinin yataklarda gözleri, elleri ve ayakları sırt üstü yatar şekilde olduklarını gördük. Bunlar sivil kıyafetli ancak tanıdığı havacı ve karacı generallerdi. Hepsini kurtarıp araçlara bindik. 4 araçla Akıncı Üssünden çıktık, Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelerek Akın Öztürk ve diğerlerini bıraktım ve içinde bulunduğum araçla evime gittim. Saat 19:15 idi.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.