Öne Çıkanlar AİLE Covid19 CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut gündem özeti Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk binali yıldırım cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan ClinicExpert Melatonin hormonu Nicolas Baldeyrou Bharat Biotech Mangal

Kılıçdaroğlu (2): Şiddet terör örgütünün değirmenine su taşımaktır

-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, artan şiddet olaylarıyla ilgili gençlere seslenerek, “Beraber, huzur içinde yaşamak varken, terör örgütünün 30 yıldır yapamadığını provokasyonlara kapılıp sakın onların değirmenine su taşımayın. Şiddet, terör örgütünün değirmenine su taşımaktır” dedi.

-Kılıçdaroğlu, “Şu soruyu sormayacak mısın, genç arkadaşım, sevgili vatandaşım, bu silah stoklamaları yapılırken siz neredeydiniz? ‘Bizi terör örgütü kandırdı mı’ diyeceksiniz. Şehitlerimiz geliyor, vatandaşım sormayacak mısın, bu şehitlerin kanlarından kim sorumlu?” diye konuştu.

ANKARA(ANKA) – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, artan şiddet olaylarıyla ilgili gençlere seslenerek, “Beraber, huzur içinde yaşamak varken, terör örgütünün 30 yıldır yapamadığını provokasyonlara  kapılıp sakın onların değirmenine su taşımayın. Şiddet, terör örgütünün değirmenine su taşımaktır” dedi.

Kılıçdaroğlu, terör saldırıları ve ardından protesto gösterilerinde yaşanan olaylara ilişkin CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Özellikle gençlere seslenerek, sağduyu çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

-“7 HAZİRAN’DAN SONRA TÜRKİYE NEDEN BU ATMOSFERE SOKULDU?”-

Bugün CHP’nin 92. kuruluş yıldönümü, dünyadaki en köklü partilerden birisi, dört büyük partiden birisi. Gönül isterdi ki 92. yılımızı bir şölen havası içinde kutlayalım ama Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartlar bize bu imkanı vermedi. 8 Haziran sabahı büyük bir heyecanla uyandık. Toplum kendisinin baskıdan arındırılma sürecinin başladığını sanıyordu. Yeni bir atmosfer oluşmuştu ve bu atmosfer Türkiye coğrafyasında hissediliyordu. Bir umuttu. Demokrasi içinde biz güzel şeyler yapabilen bir ulustuk artık. Ama bugün toplumun her kesiminde derin bir kaygı var, ne oluyoruz diye. Türkiye nereye gidiyor, diye derin bir kaygı var.

Sormamız gereken ilk soru 7 Haziran’dan sonra Türkiye neden böyle derin bir kaygı atmosferine sokuldu, hangi gerekçeyle bu atmosfer oluştu. Kaosu, gözyaşını, acıyı kişisel ikbali için topluma bir seçenek olarak kim sundu, hangi gerekçeyle sundu. Bizim ulusumuz, bizim milletimiz buna layık mıydı? Kardeşçe, barış içinde yaşamak varken bir çatışma sürecinin içine, kana ve gözyaşına bizi neden bulaştırdılar? Sormamız gereken en temel soru budur.

-“TÜRKİYE ÇETİN BİR TOPLUMSAL BARIŞ SINAVINDAN GEÇİYOR”-

Son 51 günde 107 şehit verdik, bugün yine bir şehit cenazesindeydik. Aslında az önce sorduğum soruların yanıtlarını o şehitlerimizin anneleri, babaları, kardeşleri yürekleri yanarak zaten dile getiriyorlar. Az öne sorduğum soruların bütün yanıtlarını aslında toplumumuz da biliyor. Türkiye çetin bir toplumsal barış sınavından geçiyor. Bu sınav hepimiz için geçerli. Bu sınavı iyi vermek zorundayız, bu sınavı başarmak zorundayız. Cumhuriyetimiz için, çocuklarımız için başarmak zorundayız, çağdaş Türkiye için başarmak zorundayız.

-“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BEKLENTİLERİNE UYGUN DAVRANIŞLARDAN ÖZENLE KAÇINACAĞIZ”-

Terör örgütü tam 30 yılı aşkın bir süredir bizi ayrıştırmaya, bizi bölmeye, kardeşi kardeşe düşman etmeye çalışıyor, 30 yılda bunu başaramadı. Bütün eylemlerine rağmen toplumun sağduyusu, irfanı galip geldi, ‘Ne yaparsan yap biz bölünmeyeceğiz, ayrışmayacağız’ dediler. Bu bizim toplumumuzun derin irfanını gösteriyor. Ama bugün üzülerek söylüyorum, zor bir süreçten geçiyoruz, bir toplumsal barış sınavından geçiyoruz. Teröre karşı çıkıyoruz,  elbette karşı çıkacağız. Terörü lanetliyoruz, elbette lanetleyeceğiz. Ellerimizde bayraklarla sokaklara çıkıyoruz terörü lanetlemek için, elbette çıkacağız. Burada hiçbir sorunumuz yok ama bütün bunları yaparken, terör örgütünün beklentilerine uygun davranışlardan özenle kaçınacağız. Onun beklentilerinden kaçınacağız. Toplumu ayrıştırmak, bölmek istiyor. Bölünmeyeceğiz ve ayrışmayacağız. Bayrağımızı alacağız, elbette almalıyız, terörü elbette lanetleyeceğiz. Bizi biz yapan bütün değerlerimize elbette sahip çıkacağız, tasada ve kıvançta, her koşulda beraber olacağız ama eğer terör örgütünün beklentilerine uygun davranır ve provokasyonlara alet olursak Türkiye farklı bir sürecin içine çekilmiş olur. 77 milyon yurttaşın bu konuda çok duyarlı olması lazım.

-GENÇLERE: “PROVOKASYONLARA ASLA VE ASLA İZİN VERMEYİN”-

Özellikle genç kardeşlerime seslenmek istiyorum, bu ülkenin umudu, geleceği gençler, annelerin ve babaların umutla besleyip büyüttüğü gençler;  sizin vatan sevginizden kimsenin en ufak bir endişesi yok. Bayrağınıza olan saygıyı, sevgiyi biliyoruz. Ülkenize olan sevgiyi, saygıyı biliyoruz. Ne olursunuz provokasyonlara asla ve asla izin vermeyin. Kendinizi birden bire o sürecin içinde bulabilirsiniz, bundan özenle kaçının. Kim gelir size etnik kimlik üzerinden, inanç üzerinden, yaşam tarzınız üzerinden siyaset yaparsa, onu bölücü bir kişi olarak unutmayın. O bu ülkeyi ayrıştıran ve bölen kişidir. Şunu söyleyin onlara, bu ülkede yaşayan herkesi kucaklıyorum, kimliği, inancı ne olursa olsun. Şunu söyleyin onlara, bu ülkede hiç kimsenin yaşam tarzına bir başkasının müdahale etmesini istemiyorum, çünkü ben ülkemi, insanımı seviyorum. Onlar bölüyor, siz böldürmeyin, bölmeyin. Bayrağınızı alın yüreğinizin üstünde taşıyın, ülkenizi sevin, elbette seviyorsunuz ama sakın ola ki provokasyonlara girmeyin.

-“BU EYLEMLER ÜLKEYİ BÖLMEK İÇİN PKK’NIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAKTIR”-

Yolcu otobüslerinin şu veya bu ilin otobüsü diye durdurmak, taşlamak asla doğru değil. Bu vatan hepimizin değil. Diyarbakır da, Hakkari de, Tekirdağ da, Trabzon da bizim. Ayrıştırırsak orası bizim değil algısını yaratmış oluruz, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Orası benim ülkem değil mi? Kimlik kontrolü yapmak, etnik kimlik üzerinden kişileri cezalandırmak ortaçağ düşüncesidir, 21. yüzyılın ülkesini seven gençlerine yakışmıyor. Birbirimizi kucaklamalıyız.

Plaka üzerinden ayrıştırma yapılır mı? O bir ülkenin plakası mı, bizim ülkemizin plakası. Benim vatanım orası, benim yurdum orası, benim bayrağım dalgalanıyor orada. Neden ayrıştırma yapıyoruz, neden bölünüyoruz. Provokasyonlara sakın gelmeyin genç arkadaşlarım. Bu ülkeyi bölmek için PKK’nın değirmenine su taşımaktır bu eylemler. Ne olursunuz ülkenizi, bayrağını sevin, bölücülerin değirmenine su taşımayın.

Siyasi partilere saldırmak… Siyasi partiler anayasamıza göre demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Yasalara göre kurulur, kapatılır. Bir siyasi partiyi beğenmeyebilirsiniz, oy da vermeyebilirsiniz ama yakıp yıkmak, sadece ve sadece terör örgütünün değirmenine su taşımak anlamına gelir. Bu provokasyonlar çok tehlikelidir.

-“İSTERDİM Kİ BU UYARILARI ÜLKENİN CUMHURBAŞKANI YAPSIN”-

Ben isterdim ki bu uyarıları bu ülkenin cumhurbaşkanı yapsın, ülkenin birliği ve bütünlüğünü savunsun, kardeşliği savunsun, tasada ve kıvançta beraber olduğumuzu söylesin, ‘ey gençler provokasyonlardan uzak durum, bu memleket hepimizin’ desin. Nazım söylemiş bu memleket hepimizin. Biz, birilerinin yurtseverliğini ölçecek bir arayış içinde değiliz. 77 milyon vatandaşımız hepimiz vatanseveriz, öyle kabul edeceğiz. Görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir ama aynı havayı teneffüs ediyoruz. Sevinçli günlerimizde de hüzünlü günlerimizde de beraber olmak zorundayız.

-“İSTİSNASIZ BÜTÜN SİYASİ PARTİLERİN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE ARALARINA NET ÇİZGİ KOYMALARI LAZIM”-

Net bir belirlemeyi yapmayı da görev biliyorum, Türkiye’deki bütün siyasi partilerin, istisnasız bütün siyasi partilerin terör örgütleriyle aralarına net çizgi koymaları lazım, açık ve net, amasız, lakinsiz, fakatsız. Bunları kabul etmiyoruz, terör insanlık suçudur nokta, hep beraber teröre karşıyızi, nokta. Terörü lanetleyeceğiz, nokta. Teröre karşı ortak çaba harcayacağız, nokta. Bunları yaptığımız zaman biz, biz oluruz. O zaman biz değerlerimize sahip çıkmış oluruz. Dünya görüşlerimiz, düşüncelerimiz farklı olabilir, bunlar kendi ülkemizi sevmeyeceğimiz anlamına asla gelmez. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı beraber verdik. O zaman çözemeyeceğimiz yok. Kinle değil, öfkeyle değil, önyargıyla değil, akılla ve mantıkla bütün sorunlarımızı çözebiliriz.

-“O SİYASETÇİ TERÖR ÖRGÜTÜNDEN FARKLI BİR ANLAYIŞA SAHİP DEĞİLDİR”-

Yine genç arkadaşlarıma söylüyorum; terörü lanetliyoruz ama bir şeyi sakın unutmayın. Medya yani basın, bizim gözümüz, kulağımız ve sesimizdir. Nasıl toplumda çeşitliliğimiz varsa medyada da var. Bir gazeteyi okuruz ya da okumayız, bir televizyonu izler veya izlemeyiz ama medya üzerine baskıyı asla kabul etmeyeceğiz. Medya özgürce yayınını yapacak. O genç arkadaşlarıma söylüyorum, bizim havuz medyası diye suçladığımız, en sert eleştirilere muhatap olan gazetelere saldırı yapıldığında ilk telefonu açanlardan birisi de benim. İki şey farklı, medyaya özgür alan yaratacaksınız, yazacak. Suçlamak, kırmak, dökmek asla doğru değil.  Sizinle beraber bir siyasetçi gidebilir gazetenin önüne, ‘asıp keseriz’ de diyebilir, bilin ki o siyasetçi terör örgütünden farklı bir anlayışa sahip değildir. Toplumu bölüyor, ayrıştırıyor. Birbirine insanlarımızı düşman kılıyor. Bunları kabul etmemiz mümkün değil.

-“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN 30 YILDIR YAPAMADIĞINI PROVOKASYONLARA  KAPILIP YAPMAYIN”-

Birbirimizi eleştirebiliriz, ama birbirimizi öldürmek, incitmek, yaralamak doğru değil. Terör örgütü yıllardır bunu istiyor, ‘nasıl bölerim ben bu toplumu’ diyor. ‘İnsanları etnik kimlikleri üzerinden nasıl düşman ederim’ diyor. Siz gider de bir Diyarbakırlının batıda açtığı bir dükkanı yağmalarsanız ne olacak, üstelik terör örgütüyle yakından uzaktan ilgisi olmayan birisi, ne olacak o? Onu terör örgütünün kucağına atmış olacaksınız. Yazık, günah değil mi bu ülkeye. Beraber, huzur içinde yaşamak varken, terör örgütünün 30 yıldır yapamadığını provokasyonlara  kapılıp sakın onların değirmenine su taşımayın. Şiddet, terör örgütünün değirmenine su taşımaktır.

-“BU SİLAHLAR ORAYA KONUŞLANIRKEN BU ÜLKEYİ KİM YÖNETİYORDU”-

Bunları söylerken genç arkadaşlarımın düşünmesi amacıyla bazı sorularımız da var.  O soruları sormak hepimizin ortak görevidir. Doçka silahları, ağır silah bunlar, savaş silahı. Yüzlercesi terör örgütü tarafından tepelere konuşlandırıldı. Kimin zamanında konuşlandırıldı ve nasıl konuşlandırıldı, soracaksınız bu soruyu genç arkadaşlarım. Oraya kamyon gitmez, cip gitmez, minibüs gitmez, hayvan sırtında gidiyor. Soracaksınız, bu silahlar oraya konuşlanırken bu ülkeyi kim yönetiyordu, bu ülkenin istihbarat örgütü neredeydi? ‘Efendim biz doçkaları bomladık’ 16 erimiz şehit olduktan sonra mı aklın başına geldi, oraya gidiyorsun bombalamaya, niye daha önce önlem almadın?

-“BOMBALAR ORAYA KONULURKEN KİM İKTİDARDAYDI”-

Bir başka soru, zırhlı araçlar yolda gidiyor, 1 ton, 2 ton bomba. Yolu kazıyorsunuz, yola döşüyorsunuz, üstünde asfalt var, asker ve polislerimiz giderken patlatılıyor. Şu soruyu kendi vicdanında soracaksın sevgili genç arkadaşım, bu bombalar oraya konulurken kim iktidardaydı? Neden önlemini almadılar? Heronlar var, insansız hava araçları. ‘Efendim yerdeki karıncayı da tespit ediyor’. Vazgeçtik karıncadan, 1 tonluk, 2 tonluk bombayı, doçta silahlarını bile tespit edemiyorsunuz. ‘Siz nasıl hükümetsiniz’ diye soru sorma hakkın var.

Terör örgütü mensupları, belli kentlerin belli merkezlerini kendi kontrollerini alıyorlar, kimlik kontrolü yapıyorlar. Yine kendine soracaksın genç arkadaşım bunlar yapılırken kim iktidardaydı. Bu soruların yanıtını bilmeden bu sorunu çözemezsin. Bu sorunu samimi olarak çözmek istiyorsan, önce bu soruların yanıtını vicdanında arayacaksın.

-“O HAZMEDİLEMEYEN DURUMLAR NEYDİ”-

22 Ağustos 2013 dönemin başbakanı konuşuyor, ‘Hazmedilemeyen bazı durumlara rağmen operasyon yapmıyoruz’ diyor. Şu soruyu sormak zorundayız, o hazmedilemeyen durumlar neydi? Ne oldu da siz bunları hazmedilmediği halde hazmettiniz ve toplumu bugün ateş çemberinin içine soktunuz. Dönemin başbakanına bu soruyu sormak zorundasınız. Bu soruyu sorduğunuz zaman sizin vatanseverliğinizden hiç kimsenin kuşkusu olmaz.

7 Eylül 2015, Bu kez Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor, ‘Çözüm sürecini silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar.’ Şu soruyu sormayacak mısın, genç arkadaşım, sevgili vatandaşım, bu silah stoklamaları yapılırken siz neredeydiniz? ‘Bizi terör örgütü kandırdı mı’ diyeceksiniz. Çocuk musunuz? Siz ülkeyi yönetiyorsunuz. Şehitlerimiz geliyor, vatandaşım sormayacak mısın, bu şehitlerin kanlarından kim sorumlu? Bu ülkeyi yönetenler nasıl yönetiyorlar? Genç arkadaşım şunu bir kez daha kendine sor,  bu ülkede devlet yönetiliyor mu? Yoksa yönetimde ciddi bir boşluk ya da zafiyet mi var, kendi vicdanına sor ve yanıtını ara.” (ANKA/SON)

(GO/OLÇ)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.