Öne Çıkanlar deprem Kuşadası Belediyesi kuşadası erdoğan Hakkari çukurova belediyesi HAVA HAREKATI recep tayyip erdoğan atatürk kızılay operasyon chp haberleri

“Türkiye Suriyeli Mültecilere Sağladığı İmkanları Diğer Uyruklardan Mültecilere de Sağlamalı”

Refugees International, yaptığı araştırmayla Türkiye’deki Suriyeli olmayan mültecilerin, Suriyeli mültecilere göre yeterli hizmet alamadığını, Türkiye’deki mültecilerin Suriyeli ve Suriyeli olmayan şeklinde ayrımcılığa uğradığını ortaya koydu.

Mülteci krizlerine çözüm önerileri getiren Refugees International (Uluslararası Mülteciler)(RI), Türkiye’deki Suriyeli olmayan mülteciler için kalıcı çözüm bulunmayışına ilişkin yaptığı araştırmalar sonucunda rapor yayımladı. Raporda, Türkiye’nin çatışmalardan kaçan ve 2,8 milyonla çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu üç milyonu aşkın mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke olduğu belirtilirken, 290 bin Afgan, Iraklı ve İranlı mültecinin de Türkiye’ye sığındığı ifade edildi. Türkiye hükümetinin, ülkedeki Suriyelilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesi için, aralarında eğitim ve istihdam konuları ile vatandaşlık verilmesi ihtimalinin de bulunduğu bir takım olumlu adımlar attığı belirtilen raporda, odak noktasının Suriyeli mülteciler olduğu, diğer uyruklardan olan mültecilere sağlanan koruma tedbirlerinin çok daha az olduğu kaydedildi.

Rapora göre, “Türkiye, Suriyeli olmayan ve Avrupa dışındaki ülkelerdeki zulümden kaçan kişileri ‘şartlı mülteci’ olarak nitelendirerek, bu bireylere yalnızca kısa dönemli olarak Türkiye’de kalma izni veriyor ve daha ağır kısıtlamalar uyguluyor. ‘Şartlı mülteciler’ arasında yer alan LGBT bireyler, yalnız kadınlar, yalnız ebeveynler, cinsel ya da toplumsal cinsiyet temelli şiddet mağdurları, dinsel azınlıklar ve Afrika ülkelerinden gelen mülteciler çok daha kırılgan bir durumdalar ve dolayısıyla da çok daha fazla zorluklara göğüs geriyorlar. Türkiye’deki sığınma sistemi görece yeni ve sığınma sisteminin kendisini de çok sayıda zorlukla karşı karşıya bulunuyor. Ancak bu sistemin mevcut gerçekliği yansıtacak bir biçimde gözden geçirilmesi gerekiyor. Bir diğer ifadeyle, Türkiye’deki sistemin tüm milletlerden gelen mültecilere sağlanan eşit düzeyde bir koruma temelinde inşa edilmesi ve hassas durumda olan mülteciler için özel koruma tedbirlerini içermesi gerekiyor.”

-SURİYELİ OLMAYAN MÜLTECİLERİN İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASI İÇİN NE YAPILMALI?-

Türkiye’deki Suriyeli olmayan mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye hükümetinin yapması gerekenlere ilişkin tavsiye verilen raporda şu ifadeler kaydedildi:
“1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırmalı ve tüm milletlerden gelen kişilerin çalışma ve seyahat hürriyeti de dâhil olmak üzere Sözleşmede yer verilen haklardan yararlanmalarını sağlamalıdır. Coğrafi çekince kaldırılıncaya kadar, uluslararası koruma başvurusu sahiplerinin tabi kılındığı ‘uydu kent’ sistemi iyileştirilmelidir. ‘Şartlı mültecilerin’ Türkiye toplumuna daha iyi uyum sağlayabilmeleri ve dayanıklılıklarının desteklenmesi için, halihazırda yalnızca Suriyeli mültecilere uygulanan ve ‘geçici korunanlara’ verilebilen iş izinlerinin ‘şartlı mültecileri’ de kapsayacak şekilde genişletilerek, bu kişilerin emek piyasasına erişimleri ve kendilerini idame ettirebilmeleri kolaylaştırılmalıdır. Kamu okullarına giden mülteci çocuklara, Türkiye’deki eğitim sistemine uyum sağlamaları güvence altına alınması ve okulu bırakmalarının önlenmesi için, Türkçe dil ve kültürel oryantasyon sınıfları sağlanmalıdır. Yetişkinlere yönelik olarak verilen Türkçe kursları, ‘şartlı mültecilerin’ hizmetlere ve idari prosedürlerini erişimlerini ve sosyal etkileşimlerini kolaylaştıracak şekilde tasarlanmalıdır. Tüm milletlerden gelen mülteci ve sığınmacıların topluluk liderleri ve bu kişilerin kurduğu sivil toplum örgütleriyle ulusal ve yerel düzeydeki diyalog mekanizmaları vasıtasıyla ilişkiye geçilmelidir.”

-SURİYELİ OLMAYAN MÜLTECİLER, SURİYELİ MÜLTECİLERE GÖRE ÇOK DAHA ZORLUK YAŞIYOR-

Suriye’den gelen mültecilerin, Türkiye’ye varışlarının ardından diledikleri kentte kaydolabilirken, diğer ülkelerden gelen mültecilerin ise, belli bir kente yönlendirilmeleri, yerel makamlara düzenli olarak bildirimde bulunmak durumunda kalmaları ve özel bir izin olmaksızın yönlendirildikleri kentin dışına seyahat etmelerinin kısıtlanmaları anlamına gelen “uydu kent” sistemine tabi tutulduğu belirtilen raporda, uydu kent sisteminin çok sayıda zorluğun yaşanmasına sebep verdiğini ve sistemin kendisinin de çok sayıda güçlükle karşı karşıya bulunduğu ifade edildi. Mültecilere verilen eğitim, barınma, sağlık, çalışma izni ve vatandaşlık hakkı gibi hizmetlerin Suriyeli mültecilere daha yaygın verildiği vurgulanırken, Suriyeli olmayan mültecilerin ise bu hakları kullanırken Suriyeli mültecilere göre çok daha zorluklarla karşılaştığı kaydedildi.

-“KRİZE KALICI ÇÖZÜMLER”-

Raporda, mültecilerin korunmasına ilişkin uluslararası sistemdeki temel amaçlardan birinin de mültecilerin içinde bulunduğu koşullara kalıcı çözümler üretilmesi olduğu belirtilirken, bu çözümlerden herhangi birinin Türkiye’de kesin olduğunu söylemenin mümkün olmadığı ifade edilerek, şöyle denildi:

“Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, gönüllü geri dönüş, yerel entegrasyon ve yeniden yerleştirmenin aralarında bulunduğu üç temel kalıcı çözümden birine ulaşılmasını hedefliyor. Bu kalıcı çözümlerden ilki olan gönüllü geri dönüş, mültecilerin menşe ülkelerinden kaçmalarına neden olan koşullar uzun erimli olduğundan kısıtlı bir çözüm. İkinci kalıcı çözüm olan yerel entegrasyon ise Türkiye kanunları çerçevesinde ‘şartlı mülteci’ olarak tanımlanan kişiler için mümkün değil. Dolayısıyla da geriye kalan son çözüm, üçüncü bir ülkeye yeniden yerleştirilme. Ancak gerçekte ise Türkiye’deki mültecilerin sadece çok küçük bir kısmı diğer ülkeler tarafından taahhüt edilen yeniden yerleştirme yerlerinden faydalanabiliyor. Kalıcı çözümlerin olmaması ve sürecin belirsiz niteliği, nihayetinde yeniden yerleştirilebilen az sayıda insan için bile ciddi düzeyde stres ve umutsuzluğa neden oluyor. Türkiye hükümetinin Suriyeli mülteciler ile Suriyeli olmayan ‘şartlı mülteciler’ arasında ulusal düzeyde yaptığı farklılaştırma yerel düzeyde de yankılarını buluyor.

Yeniden yerleştirme yerlerinin sağlanmaya devam edilmesi ve artırılması yalnızca mülteciler için değil, ama aynı zamanda Türkiye’deki mülteci sorununu tartışan diğer hükümetlerin inandırıcılığı açısından da önemli bir husus. Kalıcı çözümlerden biri olan yerel entegrasyon da, Türkiye için bir hedef teşkil etmelidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hâlihazırda bazı Suriyeli ve Iraklılara vatandaşlık yolunun açılmasına ilişkin bir niyetin olduğunu beyan etti. Böylesi bir çözüm, daha fazla geliştirilmeli ve tüm milletlerden mülteci ve sığınmacılar için erişilebilir olmalıdır.

Mevcut zorlukların boyutu göz önünde bulundurulduğunda, hassas durumda olan mülteci ve sığınmacıların arasındaki özel ihtiyaç sahiplerine öncelik verilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Irk, din, toplumsal cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ya da geçmişte yaşanan cinsel istismar ya da işkenceden ötürü farklı özel ihtiyaçları bulunan kişilere, özelleşmiş psiko-sosyal hizmetlere, destek ağlarına ve barınma yerlerine erişim de dâhil olmak üzere uygun hizmetlerin ve önemin verilmesi gerekmektedir. Son olarak, Suriyeli ve Suriyeli olmayan mülteci ve sığınmacılar arasında yapılan farklılaştırmaya son verilmelidir. Bu, hem Türkiye’deki sığınma sistemi hem de uluslararası bağışçılara yapılan bir çağrıdır. Hizmetler, bireylerin nereden kaçmak durumunda kaldığından ziyade, özel ihtiyaç ve hassaslık temelinde sağlanmalıdır.

Türkiye’deki mülteci ve sığınmacıların koşullarının iyileştirilebilmesi için uluslararası toplumun da kendine düşen rolü üstlenmesi elzemdir. AB üye devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri de dâhil olmak diğer ülkeler, mevcut yeniden yerleştirme programlarını devam ettirmeli ve bu programların kapsamını genişletmelidir. Bu ülkeler ayrıca, Türkiye’nin ülkede yaşayan sığınmacı ve mültecilerin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için kaynak sağlamaya devam etmeli ve sağlanan bu kaynakların nasıl harcandığına ilişkin şeffaflık talep etmelidirler. Türkiye, çok büyük bir ihtimalle, 2017 senesinde de dünyada en fazla mülteci ve sığınmacı barındıran ülke konumunda olmaya devam edecektir. Dolayısıyla da Türkiye’deki sayılarla kıyas edildiğinde yalnızca çok az sayıda kişiyi barındıran ülkelerin göstereceği dayanışma anahtar bir rol oynayacaktır.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.