Öne Çıkanlar CHP Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin beşiktaş chp haberleri chp niğde milletvekili ömer fethi gürer erdoğan ORDU tesk genel başkanı bendevi palandöken tüik Shanghai Astronomi Müzesi tamer hassan filmleri fatih duruay David Dastmalchian

CHP Sözcüsü Öztrak: “Merkez Bankası’nın Ağzını Burnunu Dağıtıyorlar”

CHP Sözcüsü Öztrak, piyasaları ringe Merkez Bankası’nı da ringdeki boksöre benzeterek, “Boksörün bir kolu döviz rezervleridir, diğer kolu da faiz aracıdır. Banka’nın 128 milyar dolar rezervi buharlaştırılmış, yani bir kolu kesilmiş. Faiz kolu da arkasından bağlanmış. İki kolunu kullanamayan Merkez Bankası’nın ringde ağzını burnunu dağıtıyorlar” dedi.

Merkez Bankası’nın bu şartlar altında ne fiyat istikrarını sağlayabildiğini ne de TL’nin pul olmasını önleyebildiğini ifade eden Öztrak, “Her şey ortada. Bu maç satılmış. Antrenör şike yapmış. Merkez Bankası’nın dayak yemesini, Türk Lirası’nın pul olmasını ayarlamış. Seyirciler de duruma uyanmasın diye, şikeye kılıf hazırlamış. Çin Modeli uyguladığını söylüyor. Oysa hem ekonomimize, hem de milletimize korkunç bir Çin işkencesi uyguluyor” değerlendirmesinde bulundu.

Öztrak, bugün ekonomide 12 Eylül Modeli uygulandığını belirterek, “12 Eylül askeri darbesinden hemen önce, yüksek devalüasyonlarla emek ucuzlatıldı. Darbeden sonra sendikalar tasfiye edildi. İşçinin sesi soluğu tamamen kesildi. 1970’lerde ortalama yüzde 27 olan enflasyon, 1980’lerde yüzde 49’a sıçradı. Gelir dağılımı emek aleyhine hızla bozuldu. Fakirden zengine büyük bir kaynak transferi yapıldı. Bugün de Erdoğan Şahsım Rejimi, benzer bir senaryoyu, bir büyük kaynak transferini tedavüle sokmaya çalışıyor. Türk Lirası’nı pul ettikten sonra, ucuzlayan emeği, iş dünyasına rekabet gücü diye pazarlamaya kalkıyor. Ekonomide yarattığı yıkımla, sermayenin rızasını satın almaya çalışıyor” diye konuştu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda, devletteki yönetim krizini ve yönetimdeki krizin, her gün biraz daha derinleştirdiği, ekonomik buhranı değerlendirdik. İstikrar getirecek diye pazarlanan, Erdoğan Şahsım Rejimi, devlette büyük bir yönetim krizine sebep oldu. Bunun sonucunda devam etmekte olan ekonomik kriz, büyük bir buhrana dönüştü. Son üç yılda, üç Hazine ve Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası başkanı, dört tanede TÜİK başkanı gördük. Bakanlar, kurum başkanları, başkan yardımcıları, değirmende un gibi üç yılda öğütüldü.

EKMEK HERKESE YETERDİ, TARLAYA KARGALAR DADANMASAYDI

Ama sonuç? Sonuç değişmedi. Bu ucube rejim milletimizi hızla fukaralaştırdı. Milli paramızı pul etti. Tencereleri, cüzdanları boşalttı. İşimizi, aşımızı, ekmeğimizi küçülttü. Neyzen Tevfik’in dediği gibi: “Ekmek herkese yetecekti aslında, tarlaya karga dadandı. Ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami.” Bugün memleketimizde insanlarımız, soğukta, ayazda saatlerce ucuz ekmek kuyruklarında bekliyor. Yaşadığımız bu büyük buhranın sebebi, bizzat Erdoğan Şahsım Rejimidir.

SEBEP DEĞİŞMEDEN, SONUÇ DEĞİŞMEZ

Bir kere daha söyleyelim: “Sebep değişmeden, sonuç değişmez.” Şahsım rejiminde yandaşlar, dolarla, avroyla dağıtılan ihalelerle, alınan komisyonlarla, üçer, beşer maaşla, “Lüküs hayat” içinde yaşarken; milletimize, cehennemi yaşatıyorlar.

MİLLETİN SESİ SARAYI RAHATSIZ EDİYOR

Erdoğan Şahsım rejimi, cennet vatanımızı yarı açık cezaevine çevirdi. Bu zulmü gösteren, duyuran, eleştiren her kim varsa, Erdoğan Şahsım Rejimi için tehdit ilan ediliyor. Erdoğan en son, sosyal medyayı da tehdit unsuru ilan etti. Bunu yaptı sabahına da, sokak röportajı yapan Youtuberlar, gözaltına alındı. Aldığımız haberlere göre de bu hesapların sahiplerine şimdi ev hapsi getirilmiş. Erdoğan’ın kibri ve tahammülsüzlüğü, demokrasinin olmazsa olmazı, fikir ve ifade özgürlüğüne bir kez daha darbe vurdu. Sokağın sesi, milletin sesi, gençlerin sesi anlaşılan Saray ve şürekâsını çok rahatsız ediyor. Üniversiteli gençlerimiz, Anayasal haklarını kullanarak, “Barınamıyoruz” demek için yürüyüş yapmak istedi. Hepsi birden gözaltına alındı.

MAZLUMUN AHI İNDİRİR ŞAHI

Erdoğan Şahsım Rejiminde, AK Partililerin lüks arabalarda, koltuklarda burunlarına pudra şekeri çekmesi, olduğu yere sızıp kalması suç değil. Ama ev bulamayan üniversiteli gençlerimizin, yurt bulamayan üniversiteli gençlerimizin, “barınamıyoruz” demesi suç.  DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabipleri Birliği, Antalya’da “Geçinemiyoruz” diye miting yapmak istedi. O da yasaklandı. Sarayın kibirlisi o kadar nobranlaştı ki… Daha önce hakkını aramak için, kendisinin üç defa başvurduğu, Anayasayla iç hukukumuzun parçası haline gelen, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları, bizi bağlamaz" diyor şimdi. Yönetenlerin görevi adaleti korumaktır. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Adaleti korumanın dışında yapılacak her eylem ise, görevi kötüye kullanmaktır. Kibirli Erdoğan ve şürekâsı şunu hiç unutmasın: “Mazlumun ahı indirir şahı.”

3-Y OLDU 3-Z

20 yıl önce; “Yoksullukla, Yolsuzlukla, Yasaklarla mücadele edeceğiz” diye geldiler, şimdi giderken, Yoksulluğun da, Yolsuzluğun da, Yasakların da; kitabını yazdılar. Zammın, zulmün, zorbalığın daniskasını yapıyorlar. Y’ler oldu Z.

TL’NİN KARŞISINDA PUL OLMADIĞI PARA KALMADI

Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu söyler. Erdoğan bundan dokuz yıl önce Başbakanlık koltuğunda otururken; “Para, tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler” diyordu. Ancak cumhurbaşkanlığı sarayına geçtikten, taşındıktan sonra bütün bunları unuttu. Sarayın elinde milli paramız pul oldu. Dolar bugün 14 lirayı geçti. Son üç ayda milli paramız; ABD Doları karşısında yüzde 40, Bulgaristan Levası karşısında yüzde 37, Pakistan Rupisi karşısında yüzde 37, Mozambik Metikali karşısında yüzde 41, Kaleşnikofla Merkez Bankası yöneten Taliban’ın, Afganisi karşısında da yüzde 29 değer kaybetti. Ülkemizin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeleyen milli paramızın, karşısında pul olmadığı, yeryüzünde tek bir para birimi kalmadı.

TL’DE MÜDAHALE TUTMUYOR

Bugün Merkez Bankası, dövize iki hafta içinde dördüncü defa müdahale etti. Ama artık Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değeri müdahale tutmuyor. Buna rağmen, müdahaleye rağmen hızla 15 liraya doğru gitti. Herkes Merkez Bankası’nın kolunun kanadının kırık olduğunu görüyor. Bugün, Erdoğan’ın bürokratlarla ekonomi zirvesi yapacağını duyurmasına rağmen dolar tutulamıyor. Güveni yok ettikten sonra, yapacağınız her ekonomi toplantısı, Türk Lirası’nın daha fazla değer kaybetmesine neden olur. Bunları geçmiş krizlerde de görmüştük. Aynı tabloyu şimdi yeniden yaşıyoruz. Bir kere daha tekrarlıyorum: Sebep değişmeden sonuç değişmez. Yaşanan krizin sebebi Erdoğan’dır. O gitmeden de bu işler düzelmez.

MERKEZ BANKASI KOLSUZ BOKSÖR

Elbette bu duruma bir günde gelmedik. Bu kifayetsiz yönetim, Türk Lirası’nı uzunca bir zamandır sahipsiz bıraktı. Piyasaları bir ringe, Merkez Bankası’nı da ringdeki boksöre benzetirsek, bu boksörün bir kolu döviz rezervleridir, diğer kolu da faizdir. Faiz aracıdır. Sarayın kibirlisi, ucube rejim seçimlerinden önce, Londra’da, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. Yatırımcılar da bu cehalet karşısında şoka girdi. Güven hızla gitmeye başladı. Yetmedi, kayınpeder damat bir oldu, dışa açık bir ekonomide döviz satarak, kur ve faizi birlikte kontrol etmeye kalktı. Bunun dibi delik bir kovaya, su boşaltmaktan farksız olduğunu bile bile, Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını, kural, teamül dinlemeden, satıp, savdılar. Seçimler öncesinde, sahte bir istikrar havası yaratmak için, Merkez Bankası’nın bir kolunu kesip, attılar. Merkez Bankası’nın rezervleri şu an eksi 38 milyar dolar. Bankanın kasasında kendisine ait tek bir sent bile yok. Dolar alıp başını gitmeye başlayınca, o zamanlar damat bu sefer döndü, “Cari açığı rekabetçi kurla düşüreceğiz” laflarını tedavüle soktu. “Rekabetçi kur” söylemini, beceriksizliklerine kılıf yapmaya çalıştı.  Ama o gün bu bahane damadı kurtaramadı. “At izi it izine karıştı” dedi. Çekti gitti. Yeni gelen Merkez Bankası Başkanı, tek kolla ringe çıktı. Paranın itibarını korumak için. Diğer kolundaki faiz silahını kullanmak zorunda kaldı. Bir de üstüne “Şu kolumu kim kesti, diğer kolumu kim kesti bir araştırayım” deyince, hemen Erdoğan yandan havluyu ringe attı. Boksörü sahadan çekti. “Ben Reisim için her dayağı yerim” diyen bir başkasını bu sefer, faiz kolunu da bağlayarak ringe çıkardı. Şimdi iki kolunu da kullanamayan Merkez Bankası’nın, ringde ağzını burnunu dağıtıyorlar.

MAÇ SATILMIŞ, ANTRENÖR ŞİKE YAPMIŞ

Banka ne fiyat istikrarını sağlayabiliyor, ne de milli paramızın pul olmasını önleyebiliyor. Her şey ortada. Bu maç satılmış. Antrenör şike yapmış. Merkez Bankası’nın dayak yemesini, Türk Lirası’nın pul olmasını ayarlamış. Seyirciler de duruma uyanmasın diye, şikeye kılıf hazırlamış. “Ben ne yaptığımı biliyorum, Çin Modeli uyguluyorum” diyor. Oysa hem ekonomimize, hem de milletimize korkunç bir Çin işkencesi uyguluyor. Ne yaptığını bildiği de yok.

BU 12 EYLÜL MODELİDİR

Çok açık söyleyeyim. Bugün ekonomide uygulanan Çin işi, Japon işi değildir. Olsa olsa 12 Eylül Modelidir. 12 Eylül askeri darbesinden hemen önce, yüksek devalüasyonlarla emek ucuzlatıldı. Darbeden sonra sendikalar tasfiye edildi. İşçinin sesi soluğu tamamen kesildi. 1970’lerde ortalama yüzde 27 olan enflasyon, 1980’lerde yüzde 49’a sıçradı. Gelir dağılımı emek aleyhine hızla bozuldu. Fakirden zengine büyük bir kaynak transferi yapıldı. Bugün de Erdoğan Şahsım Rejimi, benzer bir senaryoyu, bir büyük kaynak transferini tedavüle sokmaya çalışıyor. Türk Lirası’nı pul ettikten sonra, ucuzlayan emeği, iş dünyasına rekabet gücü diye pazarlamaya kalkıyor. Ekonomide yarattığı yıkımla, sermayenin rızasını satın almaya çalışıyor.

EKONOMİYİ BİTKİSEL HAYATA SOKTULAR, BAŞINA NEBATİ BAKANI KOYDULAR

Ekonomiyi bitkisel hayata sokan Erdoğan’ın, Nebati Bakanına, “İlk toplantını, iş dünyasıyla yap” demesi bir tesadüf değil. Emeğin milli gelirden aldığı pay, uzun zamandır zaten geriliyor. Erdoğan’ın pul ettiği Türk Lirasıyla, Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkesi haline geldik. Asgari ücret, örnek gösterdikleri Çin’in bile gerisine düştü. Afrika seviyesinde. Çin’in Shanghai bölgesinde asgari ücret bugün 363 Euro, Türkiye’deki brüt asgari ücret 223 Euro. Oysa 2021 başında aynı brüt asgari ücret 392 Euro’ydu. Devalüasyonla işçinin 169 Euro’sunu gasp ettiler. Sadece bunu telafi etseler brüt asgari ücret, 2 bin 717 lira artmalı, 6 bin 295 Lira olmalı.

ASGARİ ÜCRETİN YARISINI DEVALÜASYONLA GASP ETTİLER

Şimdi devalüasyonla gasp ettiklerinin aslında yarısını bile vermeyecekler. Ama Erdoğan’ın Bakanı, “Bayram havası yaratacağız” diyerek, boş hava basıyor. Amigoluk yaparak emekçiyi aldatmaya kalkıyor.

LEŞ AKBABALARI ÜLKEMİZİN ÜSTÜNDE DOLAŞIYOR

Ülkemizde ucuzlayan sadece emek değil. Milli varlıklarımızın değeri de, Erdoğan’ın elinde üç para, beş kuruş oldu. Atadan kalan son varlıklarımız, körfez şeyhlerine görücüye çıkarıldı. Pul ettikleri milli paramızı, milli değerlerimizi yok pahasına kapatmak için, leş akbabaları memleketimizin üzerinde dolaşmaya başladı.

MİLLET ÖZ YURDUNDA GARİP, ÖZ VATANINDA PARYA

Erdoğan’ın ekonomide yarattığı bu yıkım, kendi üstatlarının deyişiyle, milletimizi, “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yaptı. Değersiz Türk lirasıyla, fiyatlar arşa çıktı. Raflarda, tezgâhlarda etiketler saat başı değişmeye başladı. Milyonlarca yurttaşımızın satın alma gücü ışık hızıyla yok ediliyor. İç pazarımız kurutuldu. Esnaf perişan. Bazı ürünlerde kıtlık baş gösterdi, karneyle mal satılır oldu. Bu ülkede milli gelirin yüzde 60’ı, bu memlekette yaşayan ailelerimizin tüketiminden, yüzde 23’ü de brüt ihracattan geliyor. Şimdi “İhracat, ihracat” deyip, yurt içinde tüketicinin satın alma gücünü yok ederseniz, içeriye mal satan esnafı bitirirseniz, bu ekonomide çarklar nasıl dönecek? Şanzımanı dağıttıktan sonra, araba nasıl hareket edebilecek? Fabrikalar durunca ihracat nasıl olacak?

BU ÜLKENİN İNSANI DA İNSAN

Geçtiğimiz hafta Ekonomi Masası olarak, Bursa ve Balıkesir’deydik. Aslında bu gerçeği Balıkesirli bir esnafımız çok güzel görmüş. “İhracat derken, iç piyasayı eziyorlar. Bu ülkenin insanı insan değil mi?” diye feryat ediyor.

EMEKLİ AYLIKLARI AÇLIK SINIRININ ALTINA DÜŞTÜ

Erdoğan’ın tercihleri, bu ülkeyi fukaralığa mahkûm ediyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı açıkladı; Türkiye yaşlı yoksulluğunu, en derinden yaşayan OECD üyesi ülkeler arasında ilk beş ekonomi arasında. 65 yaş aylığı diye verdikleri, sadece 789 lira. İki pazar alışverişinde bu yaşlı aylığı da uçar gider. Son döviz krizi, özellikle emekli ve yaşlılarımızı ezip geçti. Emekli aylıkları bir anda açlık sınırının altında kaldı. Emekli maaşlarındaki bu kaybın derhal giderilmesi gerekiyor. Yaşlı aylıklarındaki bu kaybın derhal giderilmesi gerekiyor. Sadece emekli ve yaşlılarımız değil, işi olmayan milyonlarca insanımız da fukaralığın pençesinde.

EKONOMİ “ŞAHLANIRKEN” MİLLET UMUDUNU KAYBETTİ

En son Ekim ayı işsizlik rakamları açıklandı. TÜİK’in çakma rakamlarıyla bile işsiz sayısı son bir ayda, 387 bin kişi artarak 8 milyon 281 bine çıkmış. Daha kur şokunun ilk dalgasıyla, insanlarımız iş bulma ümidini kaybetmeye başlamış. Ekim’de iş bulma ümidini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı, 205 bin kişi artmış. “Ekonomi şöyle şahlandı, böyle kanatlandı” diyorlar. Ama millet iş bulma ümidini kaybetmiş. İşgücüne katılmakta da son derece korkak davranıyor, çekingen davranıyor. İşgücüne katılım ve istihdam oranları, hala üç yıl önceki seviyelerin gerisinde. Bu arada son iki ayda ekonomide yaratılan işlerin, niteliğinde de ciddi bir bozulma var. Son iki ayda toplam 619 bin kişi işe girmiş ama bunun 447 bini zamana bağlı eksik istihdamda. Yani işe giren her 100 yurttaşımızın 72’si, aslında daha fazla çalışmak istiyor ama bu isteğine uygun bir iş bulamıyor. Bu arada Ekim’de sanayide çalışan 58 bin, inşatta çalışan 4 bin yurttaşımız da işini kaybetmiş. Erdoğan bu insanlarımızın sesini duymuyor. Halini görmüyor. Varsa yoksa yandaş. Ne de olsa, memlekette iyi bir şey olursa Erdoğan’ın emir ve talimatıyla, kötü bir şey olursa Allah’ın takdiriyle…

MUAVİYE’Nİ SIFFİN’DE YAPTIĞININ BİR BENZERİ

Beceriksizlik, liyakatsizlik, iş bilmezlik yüzünden, millet soğukta ucuz bir ekmek almak için saatlerce sıra bekliyor. Erdoğan çıkıyor, “Rabbimiz, sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınarız der” diyerek, kendi yarattığı krizin sorumluluğunu, Yüce Allah’a havale etmeye kalkıyor. Erdoğan bu yaptığı, Muaviye’nin Sıffin Savaşı’nda yaptığının benzeri. Muaviye de, kaybettiği savaşı durdurabilmek için, askerlerinin mızraklarına, Kuran-ı Kerimin sayfalarını yırtıp geçirmekten çekinmemişti. Dinimiz, siyasi menfaatleri için, Yüce Allah’ın kelamını istismar edenlerden çektiğini, hiç kimseden çekmedi. Hizmeti değil, inancı sahaya süren bu anlayış, siyasete de, millete de, dine de büyük zarar verdi.

ASIL AHLAKSIZ BUNLARDIR…

Ama memlekette; ölü bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın. Daha dün, “Harun gibi geldiler, Karun olup çıktılar” diyerek, Erdoğan ve şürekâsını suçlayan, bugünkü AK Parti Genel Başkanvekili, geçmişte neler söylediğini unutup, millete ahlak dersi vermeye kalktı. Bu AK Parti Genel Başkan Vekiline göre, devletin verdiği Türk Lirası’nı, gidip dövize yatırmak bir ahlaksızlıkmış. Geçmişte bunları söyleyenin, geçmişte Erdoğan için neler söylediğini düşününce,  insanın aklına ister istemez, Winston Churchill’in o meşhur sözü geliyor aklına: “Kimileri prensipleri için partisini değiştirir; kimileri ise partisi için prensiplerini değiştirir.”

Bu Genel Başkanvekiline, bu ülkede asıl ahlaksızlık nedir biz söyleyelim:

Asıl ahlaksızlık; TÜİK’in çakma enflasyon rakamlarını esas alıp, işçinin, memurun, emeklinin, dul ve yetimin, kul hakkını afiyetle yemektir.

Asıl ahlaksızlık; “Faiz belasını bu milletin sırtından kaldıracağız. Milletimizi faize ezdirmeyeceğiz” dedikten sonra, milletin 7 göbek sülalesini faize ezdirmektir.

Asıl ahlaksızlık; Merkez Bankası, ticari bankalara yüzde 15 ile borç verirken, Devletin Hazinesinin aynı bankalardan, yüzde 22,70 faizle borçlandırılmasıdır.

Asıl ahlaksızlık; Merkez Bankası’nın taşıyla, Hazine’nin kuşunu vurdurmaktır.

Asıl ahlaksızlık; TÜİK’in çakma enflasyonu yüzde 21 iken, milletin tasarrufunu, yüzde 15 faizle, eritmektir.

Asıl ahlaksızlık; milletin tasarruflarını enflasyona ezdirmek, sonrada döviz alanları, neden döviz alıyorsun diye suçlamaktır.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; milletimizin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından, hiçbir kurala ve teamüle uymadan, siyasi ikbalini korumak için buharlaştırmaktır.

Asıl ahlaksızlık; net rezervleri eksi 38 milyar dolara düşürüp, Merkez Bankası’nın kolunu, kanadını kesmektir. Türk Lirası’nı sahipsiz bırakmaktır.

Asıl ahlaksızlık; paranın itibarı, milletin itibarıdır” deyip, milli paramızın değerini de, milletin itibarını da pul etmektir.

Asıl ahlaksızlık; asgari ücreti, devalüasyonla Afrika seviyesine düşürmektir. Sonra da emekçiye kaybettirdiğinin yarısını verip, bir de sıkılmadan bayram havası olacak diye hava basmaktır.

Asıl ahlaksızlık; ekonominin kitabını yazdım” diyenin, ekonomiyi berbat etmesidir. Milletin tenceresini, cüzdanını boşaltıp, bir de bu rezalete “Çakma Çin İşi” kılıf geçirmeye çalışmasıdır.

Asıl ahlaksızlık; bu ülkenin çiftçilerinin traktörüne, tarlasına haciz yağdırırken, Ziraat Bankası’ndan aldığı, 750 milyon dolarlık kredi borcunu ödemeyen yandaşa, tek bir söz dahi söylememektir.

Asıl ahlaksızlık; Türk bankalarının verdiği krediyle, Türk Telekom’u Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekmektir. Sonra da Telekom’un kârını Haririlere gönderip, kredi borcunu da bu garip milletin sırtına yıkmaktır.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Dolarla, Avroyla Kamu-Özel İşbirliği ihaleleri yapmaktır. Yandaşlara Dolarla, Avroyla gelir garantileri vermek asıl ahlaksızlıktır.

Asıl ahlaksızlık; “Milletin cebinden bir kuruş çıkmayacak” dedikten sonra, Kamu-Özel İşbirliği ihaleleriyle, çocuklarımızın, torunlarımızın omuzlarına, milyarlarca dolar yük yüklemektir. Yetmez, asıl ahlaksızlık; Dolara, Avroya bağladıkları bu ihalelerle ilgili anlaşmazlıklarda Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin yetkisini tanımayıp, Londra mahkemelerinin yetkisini tanımaktır.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; en stratejik savunma tesislerimizden Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna, beş kuruş almadan peşkeş çekmektir.

Asıl ahlaksızlık; dün 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladıklarının, yandaş gazetelerde olmadık hakaretler ettiklerinin, bugün 10 milyar dolar için, ayaklarına turkuaz halılar sermektir.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; milletin gencecik evlatları çalışacak tek iş bulamazken, Sarayın beslemelerine üç-beş ayrı yerden, üç-beş maaş bağlamaktır.

Asıl ahlaksızlık; millet evine götürecek şeker bulamazken, parti çalışanlarının, lüks arabalarda, deri koltuklarda, burunlarına pudra şekeri çekmesidir.

Asıl ahlaksızlık; “Her Cuma bir ayet sallıyorum. Bakara, makara…” diyerek, mukaddes dinimizle alay edenlerin, rüşvet iddialarından aklanmayanların, bu ülkeyi temsil etsin diye, büyükelçi atanmasıdır.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; öz evladına paraları sıfırlama talimatı vermektir. Bakanlık yapmış olanların, 30 yaşındaki bir İranlı sahtekâra, “Önüne yatarım” demesidir.

Asıl ahlaksızlık; Dolarla, Avroyla alınan rüşvetlerin, ayakkabı kutularında, evlerdeki çelik kasalarda saklanmasıdır.

Bu ülkede asıl ahlaksızlık; ABD’ye gidip itirafçı olan, 30 yaşındaki bir sahtekâra, milli şerefimizin, haysiyetimizin timsali bayrağımızı, havuz televizyonlarında dekor yapmaktır. Bu dolandırıcıyı, “Cari açığımızı kapatıyor” diyerek, resmi törenlerle taltif etmektir.

HÜKÜMETİN AHLAK ANLAYIŞI YAPTIĞI İŞLERDEN BELLİ OLUR

Bir hükümetin değeri ve ahlak anlayışı, yaptığı işlerden belli olur. Büyük İslam düşünürü İbn-i Haldun’a göre; “Yönetimlerin çöküşü her zaman ahlaki çöküşle başlar. Güce ve zenginliğe kapılan yöneticiler yozlaşır. Yöneticiler yozlaştıkça hükümet yozlaşır. Hükümet yozlaşırsa da, çöküş kaçınılmaz olur.” Erdoğan’ın üstüne diktirdiği bu ucube rejim gömleği, daha üç yılda yozlaşıp çürümüştür. Bu ucube rejim artık yama tutmaz. Bu çirkin elbisenin ilk sandıkta topyekûn çöpe atılması gerekir. Yepyeni, birinci kalite kumaştan, güçlendirilmiş parlamenter rejim elbisesini, istişareyle hep birlikte milletimizle dikmeliyiz. Bu yeni elbisenin terzisi de mutlaka milletimiz olacaktır.

BİZ HAZIRIZ, MİLLETİMİZ HAZIR

Biz hazırız. Milletimiz de hazırdır sahada bunu görüyoruz. Biz bu ülkeyi istişareyle yöneteceğiz. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız. Kalpleri dağınık olanların, akılları birleştirilemez. Biz kalpleri de, akılları da birleştireceğiz. Herkesin aklından, tecrübesinden yararlanacağız. Devlet yönetiminde liyakat esas olacak. Geçmişten kin, nefret çıkarmayacağız. Geleceğimizi sağduyu ve sevgiyle inşa edeceğiz. Bu ülkede Cumhuriyeti hep beraber, omuz omuza, gerçek bir demokrasiyle taçlandıracağız. Herkes canından, malından emin olacak. Çokça kazanacağız, hakça paylaşacağız. Emeklimiz, İşçimiz, Memurumuz, Küçük esnafımız, bizim yönettiğimiz ülkede rahat bir nefes alacak. Bizim yönetimimiz emeklilikte yaşa takılanlarla helalleşecek. Gençlerimize umut olacak. Komşularımızla, tüm dünyayla iyi ilişkilerimiz olacak. Suriyeli sığınmacılar en geç iki yıl içinde, davulla, zurnayla ülkelerine gidecek. Tüm yaralarımızı hızla saracağız. Kayıplarımızı yerine koyacağız. Biz kucaklaşmaya hazırız. Milletimiz de hazır. Bizim çağrımız açık. Sandıktan kaçma, milletten korkma Erdoğan.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Sorular varsa şimdi alıyım.

 

Soru- Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, CHP’nin seçimlerde kendisini sırtından hançerlediğini söyledi. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Faik ÖZTRAK- Bu konu bizim gündemimizde yok.

Soru- HDP’nin İstanbul’daki kongresinde terörist Öcalan’la ilgili slogan atıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. HDP’nin adının böyle bir olayda geçmesini siz nasıl yorumlarsınız?

Faik ÖZTRAK- Bu hiçbir şekilde kabul edilemez, yanlıştır.

 

Soru- İçişleri Bakanı Soylu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde terör örgütüyle ilgili çalışanlar olduğunu iddia etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bunu yalanladı. CHP Genel Merkezi konuyla ilgili soruşturma başlatacak ya da inceleme yapacak mı?

Faik ÖZTRAK- Bu soruyu soranların, sordurtanların bir istihbarat teşkilatı olabilir. Ama CHP’nin bir istihbarat teşkilatı yoktur. Biz belgeye bakarız. Yargı kararına bakarız. Ortaya konan bir belge yok, yargı kararı yok. Sadece ipe sapa gelmez iddialar var. Kimse boş atıp dolu tutturmaya kalkmasın. Bu iddiayı ortaya atan, daha önce ortaya attığı mafyadan aylık 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçiyi bir açıklasın. Yetmez Sezgin Baran Korkmaz’ı yurtdışına kaçmadan hemen önce neden makamında ağırladığının hesabını versin.

 

Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati gazeteci Sevilay Yılman’a konuştu. Çin modeli tartışmaları hakkında “Bu Çin değil, tamamen Türkiye modeli” dedi. “Model tutmazsa üzülürüm” dedi. Ayrıca faizleri arttırmayacaklarının ve iktidarın sık sık dile getirdiğinin aksine dışarıdan hiçbir müdahalenin olmadığını belirtti. Sizin bu açıklamalara ilişkin yorumunuz ne olacak?

Faik ÖZTRAK- Merkez Bankası’nın iki kolunu kullanamaz halde ringe çıkarıyorsunuz, dayak yediriyorsunuz, Türk parasını pul ettiriyorsunuz, ekonomiyi tarumar ediyorsunuz sonra da bu beceriksizliğe kılıf geçirmeye çalışıyorsunuz. Milletin 128 milyar doları buharlaştırdılar, parayı tutamaz hale geldiler, Türk lirasını tutamaz hale geldiler ondan sonra yeni senaryo çıktı, rekabetçi kur senaryosu. Bu tutmadı. Şimdi de önce bir çakma Çin işi uydurdular. Bu da tutmadı şimdi sıra Türk işine geldi.

Ortada bir model falan yok. Ortada büyük bir beceriksizlik var ve bu beceriksizliğin üstünü örtme çabası var. Modelden bahsedilecekse bunun ne modeli olduğunu ben söyleyeyim. Bu, yoksuldan alıp zengine verme modelidir. Bu Anadolu’daki, Rumeli’deki yurttaşlarımızın cebinden alıp bunu Londra’daki bankerlere, tefeciye transfer etme modelidir. Bunun çok benzeri 12 Eylül sonrasında Türkiye’de uygulanmıştır. Artık kediye kedi deme vakti geldi. Hükümet hayal aleminde dolaştıkça gerçeklerden koptukça fatura milletimizin sırtına biniyor. Açık söyleyeyim, bu beceriksizliğin adı da, müellifi de, modeli de Erdoğan Şahsım Hükümetidir. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalması misali bakan çıkmış “Bu model tutmazsa üzülürüm” diyor. Bu sözler bu hükümetin ülkeyi nasıl bir yapboz tahtası haline getirdiğinin en güzel kanıtıdır.

Gelelim dış güçler meselesine. Sayın Bakanın konuşmasında söylediği tek doğru şey yaşananların sarayın iddia ettiği gibi dış güçlerle ilgili olmadığı, sarayın doğruyu söylemediğidir. Umarım yeni bakan bunu üç göbekten bağlı olduğu Erdoğan’a da anlatabilir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.