Öne Çıkanlar sinema Paribu Cineverse Cuma günü vizyona girecek yeni filmler vizyona girecek yeni filmler Avatar: Suyun Yolu (Avatar: The Way of Water) Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn Aubameyang atv ankara türk telekom Yıllık Gelir Vergisi beyannamelerinin verilme süreleri uzatıldı mı Patent İş Birliği Antlaşması

İş Bankası Genel Müdürü Bali: “Bu Ülkeye Olan Borcumuzu, Sorumluluklarımızı Biliyoruz”

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, 94. kuruluş yıl dönümü nedeniyle AA muhabirine yaptığı açıklamada, cumhuriyetin kuruluşundan bir sene sonra 1924 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Siyasi bağımsızlık, iktisadi bağımsızlıkla perçinlenmediği sürece payidar olamaz” öngörüsüyle kurulduğunu hatırlattı. Bali, “Cumhuriyetin bir yaş küçük iktisadi kardeşi olan Bankamız, bir asırlık ömre doğru emin adımlarla, güçlü ve sağlam bir şekilde ilerliyor” dedi.

İş Bankası’nın, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra dönemin kısıtlı koşulları altında oluşturulan mütevazı bir sermayeyle, 37 çalışan ve 2 şube olarak başladığını ifade eden Bali, “Gazi Mustafa Kemal’in, ‘Sermayenizi yetersiz düşünerek ümitsizliğe kapılmayın, en büyük sermaye zekâ, dikkat, iffet ve metotlu çalışmaktır’ sözleri hep kulağımızda… Bütün özkaynağını bu ülkeden kazanmış bir kurum olarak bu ülkeye olan borcumuzu, sorumluluklarımızı iyi biliyoruz” şeklinde konuştu.

İş Bankası Türkiye'ye Değer Katmaya Devam Ediyor

Bali, bugün 400 milyar TL civarında aktif büyüklüğe, 45 milyar TL’nin üzerinde özkaynağa sahip ve mevduat seviyesi 220 milyar TL civarında bulunan İş Bankası’nın, toplam 355 milyar TL’yi aşan nakdi ve gayri nakdi krediler yoluyla sanayicisinden çiftçisine, esnafından tüccarına, hane halkına kadar her kesime destek vermeyi sürdürdüğünü belirtti. Bali, sadece ekonomik sonuçları olabilecek faaliyetlerde değil, hayata geçirdikleri eğitim, çevre, kültür ve sanat alanlarındaki sosyal sorumluluk projeleriyle de ülkeye değer katmaya devam ettiklerini söyledi.

Bali, kuruluş felsefesine bağlı kalarak zor ve meşakkatli zamanlarda hep ülke yararına tavır gösterdiklerini, bunun artık bir kurum kültürü haline geldiğini belirtti. Bali, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bundan sonra da aynı samimiyet, aynı kararlılık ve aynı taahhütkarlıkla çalışacağız, gerektiğinde hiç çekinmeden yine elimizi taşın altına koyacağız. İş Bankası, şimdiye kadar bilançolarını, tüm imkânlarını, kaynaklarını, tecrübelerini, maharetlerini, birikimlerini hep Türkiye ekonomisinin yararına kullandı. Hepimiz sermayemizi, özkaynağımızı bu ülkeden edindik. Bir ülkenin vatandaşı, kurumu olmak sadece o ülkenin refahını paylaşmak değil, zorluklarını da paylaşmak demektir” dedi.

Dijitalleşme Hamlesi Sürüyor

İş Bankası’nın dijitalleşmeyle ilgili çalışmalarına da değinen Bali, “aracısızlaşma” olarak tanımladığı dijitalleşme sürecinde şu anda baş döndürücü hızda bir teknoloji devrimi yaşandığına işaret etti. Bu dönüşümde, Türkiye İş Bankası’nın öncü kurum olma rolünü, “Tarihsel geçmişine bakıldığında İş Bankası; ilk Bankamatik, ilk internet şubesi, ilk web tabanlı mobil bankacılık uygulaması gibi teknolojide pek çok ilki hayata geçiren bir kurum… Nasıl ki kuruluşundan bu yana bankacılık faaliyetlerinin ötesinde hep daha fazlasını yaptıysa, müşterilerinin teknolojinin getirdiği kolaylık ve hızdan faydalanması, tüm iş yapış süreçlerinin buna adapte edilmesi, sağlam ve güçlü bir şekilde varlık göstererek öncü konumunun pekiştirilmesi için bu dönüşümü gerçekleştiriyor” sözleriyle açıkladı.

"Teknolojiyi İnsanın Yanına Konumlandırıyoruz"

Adnan Bali, şubelerde de dijitalleşmeye yönelik çalışmalar yürüttüklerini, yeni şube modelinde fiziki tasarımların ve iş yapış biçimlerinin de değiştiğini belirtti.

Teknolojiyi insanın yerine değil yanına konumlandıran bir anlayış ile hareket ettiklerini, şubeleşme ve dijital bankacılığı birbirinin alternatifi olarak görmediklerini vurgulayan Bali, bu yönelimlerini şu sözlerle açıkladı: “6.500 civarında Bankamatiğimiz var. 19 bin çalışana denk gelen bu Bankamatikleri devreye aldığımızda, istihdamımız azalmadı, tam tersine arttı. Bankacılık sektöründe istihdamın eski hızında artmasını beklemek gerçekçi olmaz. Hatta birçok ülke örneğinde ve ülkemizde bu gerekçe ile istihdam azalışları görüyoruz. Ancak İş Bankası’nda böyle bir durum söz konusu değil. Rollerin, dijitalleşme ve teknolojik yeniliklerle birlikte değişebileceğini öngörüyoruz. Bu, istihdamımızda bir azalma değil, iş modellerimizin değişimi çerçevesinde çalışanlarımızın yeni yetkinlikler kazanmasını beraberinde getirecektir.”

“ABD Dolarının Sürdürülebilir Olmadığı Görünüyor”

Son dönemdeki ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, İran’a yönelik yaptırımlar ve korumacı önlemlerin büyüme üzerindeki öngörüleri bir miktar olumsuz etkilemeye başladığını söyleyen Bali, ABD’nin, toplam 570 milyar dolar düzeyindeki açığının yüzde 68’ini oluşturan 389 milyar dolarlık kısmının Çin’den kaynaklandığını belirtti. Bali, “Doların değer kazanması nedeniyle Amerikan ekonomisinin dışarıya mal satması zor, mal ithal etmesi ise kolay. Buradan ortaya çıkan şu; bu yolla sermaye akımlarını belki ABD’ye çekiyorsunuz ama ticaret tarafında kayıplar veriyorsunuz. IMF, tüm dünyada değerlenen dolar kurunun üzerine ticaret savaşlarının eklenmesiyle büyüme açısından bundan en olumsuz etkilenecek ülkelerden birinin ABD ekonomisi olduğunu öngörüyor. Bu yönüyle bakıldığında aslında güçlü ABD dolarının, o kadar sürdürülebilir olmadığı görünüyor” şeklinde konuştu.

2008 krizine girerken ABD’nin hem bütçe açığı hem dış ticaret açığının olduğunu hatırlatan Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dışarda açıkların giderilebilmesi için mümkün olabildiği kadar serbest ticaret, bol likidite ve ABD Doları’nın da biraz güçsüz olması seçildi. İçerde, harcamalarla ilgili çok ciddi disiplinli politikaların uygulanması söz konusu oldu. Şimdi de ABD’nin tekrar çift açık noktasına doğru gittiği görülüyor. İstikrarlı olmayan bir tablo söz konusu… Oysa çok kısa bir süre önce, 2018’in başlarında çok daha iyimser bir tablo vardı. Ekonomilerin birbirlerini de etkileyecek şekilde büyümesi öngörülüyordu. Ama özellikle jeopolitik gerginlikler, yaptırımlar, karşılıklı agresif politikalar tabloyu biraz daha karmaşık hale getirmiş durumda.”

“Türkiye’nin Reformcu Ruhunu Yeniden Kazanması Önemli”

Bali, Türkiye’ye ilişkin değerlendirmesinde ise artık bir üst lige geçmek için farklı bir büyüme modeline ihtiyaç duyulduğunu, bunun da ancak katma değerli üretim, Ar-Ge, teknoloji, eğitim, hukuk, işgücü alanlarında mesafe alınması ile mümkün olabileceğini vurguladı. Bali; “Orta uzun dönemli reformlarla, yüzde 5,7 olan cari açığın GSYH’ye oranının daha aşağı çekilebilmesi yönünde adımlar atılmasında fayda var. Cari açığı daraltacak şekilde ithalat yaptığımız alanlarda büyük ölçüde yurt içinde katma değerli üretim yapmaya yönelik bir dönüşüm süreci geçirmeliyiz. Aynı zamanda ihracat pazarlarımızın genişletilmesi büyümeye pozitif katkı yapacaktır. Türkiye’nin bütün bunları gerçekleştirebilmesi için de reformcu ruhunu yeniden kazanması önemli” şeklinde konuştu.

 “Gerektiğinde Her Enstrüman Kullanılabilmeli”

Merkez Bankası ile ilgili de para politikasının sadeleştirilmesinin önemine dikkat çeken Bali, “Enflasyondaki yükseliş eğilimi, parasal sıkılaşmanın tek başına yetmediğini gösteriyor. Bu sıkılaşmanın mali politikalarla da eşgüdüm içerisinde sürdürülmesi önemli… Önümüzdeki dönemde hem büyümenin kompozisyonunu hem de enflasyonun seviyesini bu alanda atılacak adımlar belirleyecek” değerlendirmesini yaptı. “Faiz konusunda, iktisat biliminin kurallarına göre hareket edilmeli” diyen Bali, “Kötü bir örnek; ama yeri geliyor kemoterapi yapılıyor. Çok mu arzu ediliyor? Hayır. Faiz de böyle bir şey…Gerektiği zaman her enstrüman kullanılabilmeli” şeklinde konuştu.

Şu anda yaşanan sıkıntıların 2001 krizi ile kıyaslanamayacağını söyleyen Bali, şöyle devam etti: “Bu tür atakların öngörülebilmesi ve buna göre hep tedbirli olacak şekilde hareket edilmesi, hızlı bir şekilde aksiyon gösterilmesi gerekiyor. Yeterli aksiyon alınmaması durumunda piyasalar, kötü niyetli yaklaşanlar tarafından kullanılır. Piyasa, buradaki gecikmeyi cezalandırır. Son yaşadığımız döviz kuru ile ilgili dalgalanmada ise gerek Merkez Bankası, gerekse BDDK problemleri giderecek yönde aksiyonlar aldı. Bunların piyasada karşılık bulmaya başladığını görüyoruz.”

“Faizin Yüksek Olması Banka Bilançoları İçin De Kötü”

Serbest piyasa mekanizmalarıyla şu andaki tablonun sürdürülmesi gerektiğini belirten Bali, konuşmasına şöyle devam etti: “Faizin yüksek olması kötü bir şey. Banka bilançoları açısından da kötü bir şey… Mevduatların ortalama vadesi 35 gün. Bir faiz artışının ardından en fazla 35 gün içerisinde kaynaklarımızın yüzde 55’ini oluşturan mevduatların yeniden fiyatlanmasıyla, anında maliyet artışına maruz kalıyoruz. Ama bu artış, aynı anda ortalama vadesi daha uzun olan aktiflerimize yansımıyor. Bunun sonucunda net faiz marjları daralıyor. O nedenle, bankacılar faaliyetlerini sürdürürken faizlerin yükselmesini istemezler. Faizlerin düşüş eğilimine girdiği dönemler ise bankaların kârlılıklarına olumlu yansır” dedi.

Bankacılık sektörünün ilk 6 ayını da değerlendiren Bali, gerek kredi mevduat büyümeleri gerekse kârlılıkla ilgili ortaya konulan hedeflerden önemli bir sapma olmadığını söyledi.

“‘Bankalar Kredi Vermiyor’ Başka, ‘Bana Kredi Vermiyor’ Başka…”

Kredilendirmeye ilişkin bankalara yönelik eleştirilerle ilgili konuşan Bali, “Türk bankacılık sisteminde 2002 yılında toplam aktiflerin içerisinde kredilerin payı yüzde 23 iken, 2017’nin sonunda yüzde 65’e yaklaşmış. Kredi vermeyen bankacılık sistemi bu mu? Mutlak rakam söyleyeyim; 2002’de 50 milyar TL, bugün 2,4 trilyon TL kredi rakamı var. Rakamlar net… Bir banka niye kredi vermesin? Mevduat almışsın, faiz yükünü de üstlenmişsin, peki ne olacak? Üzerinde oturarak mevduatın maliyeti çıkmaz” dedi. Bankaların yapısı gereği maliyetli topladığı kaynakları getirili aktiflere dönüştürmek durumunda olduğunu belirten Bali durumu, “Kredilerin verilmediği gibi bir durum söz konusu değil. Sonuç olarak bir banka maliyetli kaynak topladığı için, mutlaka onu getirisiyle plase etmek durumunda. Bunun için her bankanın bireysel, ticari, kurumsal, KOBİ’lere yönelik, kredi ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş ayrı satış ve pazarlama departmanları, yöneticileri, şubeleri, hatta doğrudan satış kadroları bile bulunuyor. Bütün bunları kredi vermeyelim diye mi yapıyoruz. ‘Bankalar kredi vermiyor’ başka bir şey, ‘bana kredi vermiyor’ başka bir şey. Biz bankacılar işin fizibilitesine, tekniğine bakarız” sözleriyle açıkladı.

“Rating Kuruluşları Ekonomi Politiğe Dahil Kuruluşlar”

Özellikle sıkıntılı dönemlerde çok fazla gündeme gelen konulardan birinin kredi derecelendirme kuruluşlarının notları olduğunu söyleyen Bali,: “Orada teknik açıdan tutarlı bir tablo görmüyorum. Türkiye, çok uzun yıllar içerisinde aldığı yatırım yapılabilir ülke notunu, çok kısa sürede kaybetti. Hatta onun da altında seviyelere gitti. Kredi notu, bütün bir milletin borçlanma maliyetini belirleyen bir unsur. Ancak rating kuruluşları tamamen bir objektivite merkezi gibi konumlandırılmamalı. Bunlar, ekonomi politiğe dahil kuruluşlar. Kararlarının kesinlikle jeopolitik, politik, ekonomik koşullar ve trendlerle ilişkileri vardır. Genel olarak da taraftırlar” dedi.

Son dönemde gündeme gelen yeniden yapılandırmalara dair ise kredi yapılandırmalarını standart işlemmiş gibi bir hale getirmenin irrasyonel olduğunu söyledi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.