Öne Çıkanlar Hakkari elazığ Hadise malatya doğalgaz Covid 19 tunceli polis Hamidi Ailesinin Mutlu Günü Hamza Hamidi Hamidi Grup Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Hamidi Haluk Kürkçü

Bahçeli'den Kılıçdaroğlu'na: "Evet Bekçiyiz, Kalpleri İmanla Çarpan Vatan Bekçileriyiz"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Bize saray bekçisi diyen Kılıçdaroğlu’na gerçekten acıyorum, perişanlığına üzülüyorum. O da biliyor ki, Türkiye’nin bekası için bekçi olmaya hazırız. O da görüyor ki, Türk milletinin varlığı için bekçilikse bize düşen seve seve yaparız. Allah’tan emperyalizmin piyonu değiliz. Allah muhafaza, terör örgütlerinin taşeronluğuna heves etmiyoruz. YPG’ye vatanlarını savunanlar, hendek kazan teröristlere arkadaş demiyoruz. 15 Temmuz’a tiyatro diyen alçalmanın muhatabı değiliz. Evet bekçiyiz, kalpleri imanla çarpan vatan bekçileriyiz. Evet bekçiyiz, vatan ve milli bekanın nöbetini uğruna ha ekmek yemişiz, ha kurşun adanmışlığıyla tutuyoruz." dedi.

MHP Genel Devlet Bahçeli, Adana'da partisinin kuruluşunun 50. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen kutlama programında konuştu.

"50 yıl sonra yine aynı yerdeyiz, yine aynı çizgideyiz, yine aynı iradenin izindeyiz."

Bir sevdadır bizimkisi, seveni fani, sevileni baki, sevgisi ebedi.
Bir heyecandır bizimkisi, tutkusu eksilmeyen, duruşu eskimeyen, başı eğilmeyen.
Bir inançtır bizimkisi, ümitsizliği silen, yılgınlığı sindiren, çileyi söndüren.
Bir destandır bizimkisi, Ötüken’de yeşeren, Söğüt’ten tüten, Adana’dan yürüyen, Ankara’da yükselen.
Bir kahramanlıktır bizimkisi, karanlığı yaran, korkuyu yenen, korkulukları yere seren.
Bir ruhtur bizimkisi, bengü taşlara kazınan, beka diye yazılan, birlik ve kardeşlik diye anılan.
Bir ülküdür bizimkisi, gözünü Kızılelma’ya çeviren, gönlünü Turan’a veren, Türklüğün gururunu İslam’ın ahlakıyla birleştiren.
Bir ömürdür bizimkisi, yarım asrın kucağında, imanın ocağında, irfanın yuvasında nice Türk ve İslam asırlarının miras ve emanetlerini fedakârlıkla buluşturan.
Bir şehadettir bizimkisi, gideni bitmeyen, öleni bulunmayan, azmi budanmayan, kara toprağın bağrına kefensiz uzanıp anıt gibi arşa tutunan.
Bir duadır bizimkisi, kınalı elli anaların, al yazmalı bacıların, alnı açık babaların, ak saçlı dedelerin, bağrı yanık ninelerin dilinden pare pare dökülen.
Bir davadır bizimkisi, İlay-i Kelimetullah hedefiyle nefes alan, âleme nizam verme haysiyetiyle nefisleri aşındıran.
Bir dilektir bizimkisi, mukadderatı kavrayan, mukaddesatı kuşatan, muzafferliğin ilhamıyla kıtaları aştıran.
Vazgeçilmez bir yemindir bizimkisi, çiğnenmeyen, çiğnetilmeyen, unutulmayan, asla da unutulmayacak olan.
Selam Olsun Büyük Türk Milletine,
Selam Olsun Kahraman Ülküdaşlarıma,
Selam Olsun Davasının Bayraktarı Gönül Erlerine.
Selam Olsun Asil Bozkurtlara, İffet Abidesi Asenalara,
Selam Olsun Türk ve İslam Coğrafyalarına,
Selam Olsun Umudun Güneşiyle Isınan, Huzurun Güveniyle Islanan Mazlumlara,
Selam Olsun Hakkı Yenmiş Mağdurlara, Kimi Kimsesi Olmayan Gariplere,
Selam Olsun Bir Lokma Ekmek, Bir Yudum Su, Bir Sıcak Yuva, Biraz Saadet, Biraz Sükûnet Hasreti Çeken Milyonlara;selamlarını sunarak başladığı konuşmasında, "Allah’a şükrediyorum ki, 9 Şubat 1969’dan tam 50 yıl sonra yine aynı yerdeyiz, yine aynı çizgideyiz, yine aynı iradenin izindeyiz." dedi.

Dile kolay, “Bir Ülkünün Peşinde 50 Yıl” geçti

Kopan takvim yaprakları sarardı, yıllar yılları kovaladı, ömürler su gibi akıp gitti. Elden ele aktarılan, dilden dile anlatılan, gönülden gönüle akıtılan “Vazgeçilmez Yeminle 50 Yıl” geride kaldığını belirten Bahçeli, "Böyle bir Şubat ayıydı, tarih yine 1969’un 9 Şubat’ıydı. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Olağanüstü Kongresi Adana’da toplanmıştı. Bir karar verilecekti, bir adım atılacaktı, bir hareket başlayacaktı. Merhum Başbuğumuz 50 yıl evvel bugün, Türkiye’nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıcı, yeni bir çağı, yeni bir Ergenekon’u müjdeliyordu. Kutlu bir doğum gerçekleşiyor, kaynağını Türk-İslam ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği kuvveden fiile geçiyordu. 1919 Samsun’undan 50 yıl sonra yeni bir yürüyüş başlıyor, yepyeni bir meşale yanıyordu. Ne mutlu ki, 9 Şubat 1969’ta partimizin ismi Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Amblemimiz Üç Hilalin mührüyle oluştu. Asırlarca kıtaları aydınlatan Üç Hilal, milli diriliş ve milliyetçi uyanışın bir kez daha sembolü haline geldi.1948’de kurulan Millet Partisi’nden Milliyetçi Hareket Partisi’ne fert fert, emek emek, etap etap ulaşıldı. Tohum olup ekildik, tomurcuk olup açıldık, zaman içinde filizlendik, zaman geldi çınarlaşıp 50 yılla buluştuk. Bugün imrenilecek bir sevinci müsterih bir vicdanla yaşıyoruz. Bugün muhterem ve müstesna bir ana hep birlikte şahitlik yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin 50.yıldönümünü kutluyoruz. Hayırlı olsun.

Bu vesileyle 50 yıllık onurlu mücadele tarihimizin herhangi bir safhasında aramızda yer alan, Üç Hilali başının üstünde taşıyan her kardeşime içtenlikle teşekkür ediyorum.Toplantımıza katılan veya bir sebeple aramızda olamayıp manen ve aklen burada yerini alan her Türk ve Türkiye sevdalısına muhabbetlerimi iletiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin zorlu imtihanlarda türbedarı, kurşun gibi ortamlarda hissedarı, zulmet dolu günlerde bayraktarı, çetin şartlarda sancaktarı olan üstün meziyetli, temiz mizaçlı, halis imanlı dava arkadaşlarımla övünüyor, şükranlarımı sunuyorum. Elleri öpülesi ecdadımız başta olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Mareşal Fevzi Çakmak’a, Osman Bölükbaşı’ndan Kurucu Genel Başkanımız Alparslan Türkeş’e kadar iftihar kaynaklarımıza, siyasetimizin kutup başlarına Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz diliyorum. Allah hepsinden razı olsun diyorum. Vatan ve millet uğruna bedenlerini siper eden, candan geçen, yardan geçen, serden geçen, bir hilal uğruna hayattan geçip manevi muhafız ve kılavuzumuz olan aziz şehitlerimizi hürmetle, rahmetle, minnetle anıyorum. Davamız için bedel ödemiş, zindanları aydınlatmış, taş duvarları inançlarıyla aralamış yüzleri Yusuf, sabırları Yunus, sebatları devasa gazilerimize, Taş Medreseli yiğitlerimize sağlıklı ve uzun ömürler temenni ediyorum. Partimizin 50.yılı kutlu olsun, niyaz ederim ki, tarihi varlığımız, haklı bahtiyarlığımız ebedi olsun." dedi.

“Bir Ülkünün Peşinde” şan ve şerefle dolu koskoca 50 yıl

Ulaşıldıkça ulaşılmaz olan, yaklaştıkça uzaklaşan, yanaştıkça mesafeyi açıp giden bir gayedir, bir ufuktur ülkümüz. Ülküsü olanın uğruna her mihneti göze aldığı bir ülkesi, bir milleti, bir bayrağı, bir tarihi vardır. Ülküsü olanın ilkeli bir hayatı, iradeli bir davranışı, faziletle karılmış bir fikriyatı mutlak surette olacaktır. Tanı ağarmamış gecelerin ummanında hilalimizi yüzdürdük. Umutsuzluğun koyu sisinde, çilelerin derin kovuğunda, birbiri ardına kurulan tuzakların çetin şartlarında haysiyet mücadelesi verdik. Yapamazlar dediler, yaptık. Başaramazlar dediler, başardık. Dağılır gider dediler, toplanıp gücümüze güç kattık.Kervan kervan yürüdük, kafile kafile yükseldik. Solukları kesilir, yarı yolda kalırlar, vazgeçerler dediler, hamd olsun “Vazgeçilmez Yeminle 50 Yıl”a eriştik, 50 yılda yetiştik." dedi.

"Millet sevgimize karşılık beklemedik, çünkü tefeci değildik"

On yıllardır daha güçlü bir Türkiye hasreti çektik. On yıllardır milletimiz için milletler ve medeniyetler piramidinde muasır ve muazzam bir seviyenin hayalini kurduk. Niyetimiz salih, özümüz sadık, sözümüz samimi, gözümüz pek, alnımız açıktı.
Merhum Ziya Gökalp gibi söylersek, düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak zordur. Ancak hep zora talip olduk, her zaman zorbalara kafa tuttuk. Büyük düşünürümüz diyordu ya, yayılmaktır Türk soyunun turası, böyle diyor Oğuz Han’ın yasası. Hz.Yusuf’u kuyuda, Hz.İbrahim’i ateşte, Hz. Yunus’u balığın karnında, Efendimizi mağarada darda bırakmayan Allah’ın bizi de zorda bırakmayacağına iman ettik. Karanlık gecelere ışık olmak için, Kararan kalplere nur olmak için, Katran emellere sur olmak için 50 yıldır mücadele ettik. 50 yıl, duadır, duruştur, dirayettir. 50 yıl, ömürdür, onurdur, olgunluktur. 50 yıl, akıldır, şuurdur, sabırdır. 50 yıl, mağduriyettir, mahkûmiyettir, şehadettir. 50 yıl, çabadır, çalışmadır, emektir. 50 yıl, vatan sevgisinin kefili, millete mensubiyetin kazancı, devlete muhabbetin kavlidir. Millet sevgimize karşılık beklemedik, çünkü tefeci değildik, çünkü sevgilerin en güzelini karşılıksız bilirdik. Hak, hukuk, adalet dedik; yüzyılla sözleşme yaptık; sen doğmana bak güzel gün diyerek Türkiye’nin varoluşuna aşkla bağlandık." dedi.

Aynı sözdeyiz, aynı karardayız, “Vazgeçilmez Yeminle” Türk milletinin hizmetindeyiz

Kimi zaman görülmedik, kimi zaman gösterilmedik, kimi zaman da görmezden gelindik. Haklıydık, duyulsun diledik, hakkımızın teslimini bekledik. Hakkımızı alacağımız günleri besmeleyle düşledik. Haksızlıklarla boğuştuk, hiç yılmadık. İftiralarla boğaz boğaza geldik, hiç yıkılmadık. Kara kampanyalarla kıran kırana çatıştık, hiç yorulmadık. Sonu gelmez tahriklerle, tükenmeyen komplolarla, sınırsız kumpaslarla yolumuzu kesmek istediler, yeni bir yol açtık, bu yolu Dokuz Işık diye adlandırdık ve yine de yolumuza devam ettik. İhanete uğradık, inmedik; hançer yedik, düşmedik; şehit olduk ölmedik; şahit olduk, ah etmedik, vah demedik, öf kelimesini aklımızdan bile geçirmedik. İyi gün dostlarının kötü günlerde kaybolduğunu ibretle gördük, velakin üzüntümüzü göstermedik. Yumruklarımızı sıktık, bu da geçer dedik, sabrettik, öfkemizi yüreklerimizin mahzenine kilitledik. 50 yıl önce, tembelliği yeneceğiz dedik, meskeneti yeneceğiz dedik, yokluğu yeneceğiz dedik, sefaleti yeneceğiz dedik, geriliği yeneceğiz dedik, karanlığı yeneceğiz dedik, adaletsizliği yeneceğiz dedik. Aynı sözdeyiz, aynı karardayız, “Vazgeçilmez Yeminle” Türk milletinin hizmetindeyiz.” dedi.

"MHP 50 yılda başkalaşmadan değişmeyi, özünden kopmadan gelişmeyi başarabilmiştir"

Tartışmasız bir şekilde söylemek lazımdır ki, değişmek hayatın doğa ve dinamiğinde vardır diyen MHP lideri Bahçeli, "Merhum Peyami Safa bunu her canlı yaşamak için değişmek zorundadır diye ifade etmiştir. Fakat değişimin yönü, değişimin hız ve boyutu, fikir ve inanç kaynağıyla uyumlu ve dengeli olmak durumundadır. Dikkat edilmesi, uyanık olunması gereken püf nokta burasıdır. Tedbir ve temkin gözardı edilirse değişim dalgası denetimsiz dağılmaya kapı açabilecektir. Bununla birlikte, kompleks duygular ve özenti psikolojisi sonucunda özden kategorik kopuşlar yaşanabilecektir. Tanzimat’tan sonra yaşanan sürtüşme ve sürüklenmeler, beka sorununun doğmasına neden olan savruk karar ve vahim savrulmalar bu kapsamda yorumlanmalıdır.

Meşrutiyet yıllarındaki gelgitlerin yoğunluğu, zamanın ruhuyla, çağın eğilimleriyle uyum zorlukları, dahası özün dışında çare arayışları, hatta yaşanan sorunları teşhis ve tedavi açmazları pek çok badireye muhatap kalmamıza yol açmıştır. Değişiyoruz dedikçe dipsiz uçurumlara düşmüştük. Çözümü Türklük ve İslam dairesinin dışında bulacağımızı sandıkça çözülme hızlanmış, çürüme korkunç ölçülerde yayılmıştır. Nitekim bunun acıklı sonuçları herkesin malumudur. Pek çok başka sebebi olmakla birlikte bu sürecin sonunda bir imparatorluk kaybedilmiştir. Değişim kontrolsüz dönüşüme dümen kırarsa, değişme özden uzaklaşırsa melez ve yozlaşmış bir anlayış anbean karşımıza çıkacaktır. Asıl ve esas olan başkalaşma girdabına kapılmadan, başka bir bünyeye, farklı bir boyuta geçmeden değişmeyi yakalayabilmektir. Aksi halde değişim tasfiyeye, yıkıma, ifnaya neden olabilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi 50 yılda başkalaşmadan değişmeyi, özünden kopmadan gelişmeyi başarabilmiştir." dedi.

"Milliyetçilik aynı zamanda bir medeniyet davasıdır"

Davamız hak davasıdır, hakkın davasıdır, hakikat davasıdır; onun bunun kötüleyip kara çalmasıyla bu gerçek değişmeyecek, dünyanın dönüşüne engel olmak mümkün olmayacaktır.
Merhum Başbuğumuz tam 50 yıl önce davamızı şöyle tanımlamıştı: “İslam iman ve fazileti, Türklük şuur ve gururu, Türk kültürü ile 21.yüzyıl medeniyeti, uzay, atom, elektronik çağın yeni Müslüman Türk medeniyeti.” Çağı anlayıp, çağın dinamiklerini algılayıp fikir kalibremizde damıtıp, medeniyet ve millet kalitemizle süzemezsek geriye düşeriz, gelişmeleri geriden izleriz.
İnsanlığın ulaştığı evrensel bilgiyi düşünce dünyamızda, inanç dairemizde, kavram ve tecrübe imbiğimizde analiz edemezsek, kendimize özgü yorumlama becerisi gösteremezsek anlam bunalımına, anlatım çelişkisine kaçınılmaz şekilde düşeriz. Milliyetçilik anlık heyecanların mahsulü, etkiye tepki veren düşünce mecmuu, dönemsel arzuları temine yarayan muayyen bir vasıta değildir. Milliyetçilik devamlı mirastan yiyerek, hamasete yüklenerek, ezber ve klişelerden beslenerek kendi kendini üreten bir fikir sistemi değildir. Milliyetçilik ne demokrasiye, ne hürriyete, ne insan haklarına, ne de teknolojik buluşlarla, ekonomik gelişmelere yüz çeviren bir fikir de değildir. Merhum Erol Güngör’e göre milliyetçilik, milli kültürü bizzat bir medeniyet kaynağı haline getirmek ve cemiyeti, dikkat buyurunuz, soysuz değişmelerin açık pazar yeri halinden kurtarmak hareketidir. Yani milliyetçilik aynı zamanda bir medeniyet davasıdır.
Türk milliyetçiliğinin temelinde Türk milletine duyulan eşsiz sevgi, emsalsiz bağlılık vardır." dedi.

"Bekçilik şerefli bir vazifedir. Sabırla beklemek, sebatla nöbet tutmak onurların en onurlusudur"

Milli beka derken kastımız Türklüğün, Türk devletinin, Türk milletinin bekasıdır. Bekamızın müdafaası; Mete Han’dan Alparslan’a uzanan bir vasiyettir. Osman Gazi’den Fatih’e ulaşan bir velayettir. Kanuni’den Mustafa Kemal’e varan bir verasettir.Yaşanmış Türk asırlarının ta derinlerinden çıkıp binbir emek ve çileyle bizlere gelen; ihmali ve inkarı ölüm demek olan kutsal bir vazifedir. Tarih, milletler mücadelesinden ibarettir. Ve geçmişimiz gurur tablomuzdur. Merhum Hüseyin Nihal Atsız bunu güç kaynağı, fazilet ırmağı diye anlatmıştı. Ve de bizlere şöyle seslenmişti:
“Türk tarihi, iki yanı kahramanlık, şan ve ahlak heykelleriyle süslü uzun ve ulu bir yoldur. Bu yolun her adımında Türk’ün göğsünü kabartacak, başını dikleştirecek ve üstünlüğünü belirtecek bir kahraman, Türklük için nöbet beklemektedir. Bugünkü nöbet bizdedir, bugünkü nöbetçiler felaketler karşısında celadet anıtı gibi yükselen Milliyetçi-Ülkücü Harekettir. Bu nöbete girenlere utanmadan bekçi diyorlar. Akıllarınca alay edip aşağılamaya çalışıyorlar. Ancak battıkça batıyorlar, çakıldıkça un ufak oluyorlar. Bekçilik şerefli bir vazifedir. Sabırla beklemek, sebatla nöbet tutmak onurların en onurlusudur." dedi.

"Bize saray bekçisi diyen Kılıçdaroğlu’na gerçekten acıyorum, perişanlığına üzülüyorum"

MHP lideri Bahçeli, “Mevkii için milleti feda eden değil, bilâkis gerektiği zaman millet uğrunda mevkiini, hatta hayatını verebilen adam büyük adamdır.” Büyüklük Allah’a mahsustur, ne var ki milletse mevzu bahis, hayattan geçmeyen, ruhunu teslim etmeyen namerttir. Milli bekaysa konu, canımızın ne ederi, cananımızın ne değeri var, bin defa feda olsun. Eli titreyenin, tereddüt geçirenin billahi kanı kurusun. Bize saray bekçisi diyen Kılıçdaroğlu’na gerçekten acıyorum, perişanlığına üzülüyorum. O da biliyor ki, Türkiye’nin bekası için bekçi olmaya hazırız.
O da görüyor ki, Türk milletinin varlığı için bekçilikse bize düşen seve seve yaparız. Allah’tan emperyalizmin piyonu değiliz. Allah muhafaza, terör örgütlerinin taşeronluğuna heves etmiyoruz. YPG’ye vatanlarını savunanlar, hendek kazan teröristlere arkadaş demiyoruz. 15 Temmuz’a tiyatro diyen alçalmanın muhatabı değiliz. Evet bekçiyiz, kalpleri imanla çarpan vatan bekçileriyiz. Evet bekçiyiz, vatan ve milli bekanın nöbetini uğruna ha ekmek yemişiz, ha kurşun adanmışlığıyla tutuyoruz. 
Mustafa Kemal’in 1918 Kasım’ında parmağıyla işaret ederek “geldikleri gibi giderler dediği” müstevlileri gıyaben koltuğuna oturtan, CHP’nin mirasını yiye yiye kuşa çeviren Kılıçdaroğlu, bela mıdır, cefa mıdır, heba olmuş bir siyaset enkazı mıdır? Bu zihniyet sahipleri mazideki ihtişamdan utanan sefillerdir. Utançları daha sonra unutkanlığa dönen gafillerdir. Beka sorunu değil, zekâ sorunu var diyen hakikat katilleri, hilkat garibeleridir. " dedi.

"Vicdan unutsa millet unutur mu? Millet unutsa Allah unutur mu?"

Bahçeli, "Geldiğimiz bugünkü aşamada İP, Kandil’e bağlandı, HDP’ye ulandı, CHP’ye dolandı, Pensilvanya’yı çoktan dolaştı. Üstelik CHP-İP-HDP-ÖDP zillet ittifakı, aziz ülküdaşlarımı 12 Eylül’den sonra kurulan zulüm mahkemelerinde inim inim inleten bir işkencenin oğlunu İzmir’den Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterdi. İP’in başkanı buna tam destek verdi.
Babadan oğula suç geçmez diyerek telaşını gizlemeye heves etti. Nurettin Soyer’in oğlu Tunç Soyer’in hayatı boyunca yediği önünde, yemediği ardındaydı. Bir eli yağda, diğeri baldaydı.
Gelin görün ki, 12 Eylül’de çarmığa gerilen, gözleri bağlanan, askıda günlerce işkence gören Ülküdaşlarımın çocukları yıllarca devlet hizmetine bile alınmadı. Haksız ve hayasız şekilde sabıka kayıtları yıllarca sakıncalı gösterildi. Ne öğretmen olabildiler, ne hakim, ne savcı. Ne polis olabildiler, ne subay, ne bürokrat. Ne işe girebildiler, ne de iş kurabildiler. Hani babadan oğula suç geçmiyordu? Ey zalimler, size gelince geçmeyen, bize gelince kurşun gibi deldi de geçti. 12 Eylül’ün hemen sonrasında aradıkları ülküdaşlarımızı bulamayınca, babalarını aldılar, annelerine eziyet ettiler, kardeşlerini sorguya aldılar. Hani babadan oğula suç geçmezdi? Yürekleri varsa konuşsunlar, cesaretleri varsa itiraf etsinler. C-5’te en adi insanlık suçları işlendi.
Mamak’ta vicdan rafa kaldırıldı. Malum şahsa sorarım, Ülkücülüğün abinden geçerken bir şey olmuyor da, suç babadan oğula geçerken mi sorun çıkıyor? Bu tenakuz değil mi, akıl tutulması değil mi? Suçun babadan oğula geçip geçmediğini 12 Eylül’den sonra Soyer işkencesine uğrayan kahramanlarımıza sorsunlar. Mahşer günü, Nurettin Soyer işkencesinde şehit düşen, sonra da intihar süsü verilen Ülküdaşımız Bekir Bağ’a sorsunlar. Sefa Nar’ı, Dürüst Oktay’ı, Zeki Kaman’ı, elbette Nurettin Soyer’i bir parça insanlığı, biraz vicdanı, biraz da vefası kalmış o günlerin tanıklarına sorsunlar da, zalim kimmiş, cani kimmiş, gaddar kimmiş, barbar kimmiş, işkenceci kimmiş ibreti alem için öğrensinler. Be hey vandallar, masumlara elektrik verip felaketi yaşatırken, mahdumlarınız geziyor, tozuyor, eğleniyor, gül gibi geçinip gidiyordu. Mazlum ülküdaşlarımız tecritte çürümeye girerken, Nurettin Soyer’in oğlu sıcacık yatağına giriyordu.
Bu mudur adaletiniz? Bu mudur insanlığınız? Bu mudur sizin adamlığınız? Zulüm savcısı Nurettin Soyer aralarında Başbuğumuzun da bulunduğu yaklaşık 220 Ülküdaşımıza idam cezası isterken, hiç mi dudağı titremedi, hiç mi bu kadarı fazla diyemedi? Biz yıllarca ses çıkarmadık, ne yapalım devlet de bizim, ordu da bizim, kader de bizim dedik. Gözyaşlarımızı içimize akıttık, metanet ve vakarımıza sığındık. Sızlanmadık, şikâyet etmedik. Ama babasıyla gurur duyan Tunç Soyer ismine rıza göstermemizi de hiç kimse beklemesin. Babadan oğula suç geçmez diyenler bilsinler ki, Anadolu’yu fetheden ecdadımızın hesabını bin yıldır Türk milletinden sormaya çalışıyorlar. Birinci Kılıçarslan’ın Haçlılara indirdiği şamarın bedelini ödetmek istiyorlar. Murat Hüdavendigar’ın Kosova’da, Yıldırım Bayezid’in Niğbolu’da,  İkinci Murat’ın Varna’da, Fatih’in İstanbul’da, Kanuni’nin Mohaç’ta, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Preveze’de, Mustafa Kemal’in Sakarya ve Dumlupınar’daki zaferlerinin hıncını almak için her fırsatı kolluyorlar. 1915 olaylarının intikamını almak için her imkanı kullanmıyorlar mı? Mesela Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un en son yaptığı gibi, sözde soykırımı anma günü ilanlarıyla devamlı milletimizi haksız, ahlaksız ve alçak şekilde suçlamıyorlar mı? Çileyi çeken biziz, bekayı dert eden biziz. Şehidin şühedanın hakkını sonuna kadar savunacak da bizleriz. 1968’in 4 Ocağı’nda, Osmaniyeli Ruhi Kılıçkıran’ın davası uğruna şehit olmasıyla başlayan süreçte nice umutlar, nice fidanlar, nice masumlar ebediyete göçüp gitti. Kahramanlarımız, nurlu ufuklara ulaşabilmek için bedel ödemeyi, canlarından gözlerini kırpmadan vazgeçmeyi seve seve kabul etti.
İstabullu Süleyman Özmen, İnegöllü Yusuf İmamoğlu, Zileli Dursun Önkuzu, Tuncelili Alper Tunga Uytun ve ismini sayamadığım daha niceleri bunlar arasındaydı. 12 Eylül karanlığında, yağlı urganın şerefsiz ellerce boğazlarına geçirildiği; Ahmet Kerse’yi, Ali Bülent Orkan’ı, Cengiz Baktemur’u, Cevdet Karakaş’ı, Fikri Arıkan’ı, Halil Esendağ’ı, İsmet Şahin’i, Mustafa Pehlivanoğlu’nu, Selçuk Duracık’ı nasıl unutalım? İşkenceleri nasıl unuttuk sayalım, işkencecilere, cellatlara nasıl göz yumalım? Biz unutsak vicdan unutur mu? Vicdan unutsa millet unutur mu? Millet unutsa Allah unutur mu?" dedi. 

"Biz zilletin zehrini yedirmeye kalkışanların rahatlarını bozuyoruz"

Bahçeli, "CHP-HDP-İP-ÖDP-PKK-FETÖ ittifakı netleşmiştir. Zilletin taşları iyice yerli yerine oturmuştur. Kılıçdaroğlu’nun siyasi tükenişine çok az kalmıştır. “Nurettin Soyer’e hakkını yemeyelim, başarılı bir hukukçudur” sözlerinin cürüm ve ceremesine demokratik olarak katlanacağı günler yakındır. Yara kaşımaktan bahsedenler saptırmasın, bizim derdimiz, söylediğimiz 12 Eylül öncesi karanlık yıllar, ideolojik cepheleşmeler, kanlı olaylar değildir. Bizim meselemiz cunta mahkemelerindeki haksızlıkları, insafsızlıkları, şerefsizlikleri ve bunların faillerini afişe etmek, milletimizi bilgilendirmektir. Babasıyla gurur duyan Tunç Soyer’e devrimcilerin de söyleyeceği söz mutlaka vardır ve olmalıdır. Biz vicdan mücadelesi yapıyoruz. Biz masumiyete kast edenlerin milli irade tarafından görülüp tanınmasını istiyoruz. Biz zilletin zehrini yedirmeye kalkışanların rahatlarını bozuyoruz. Acının rengi yoktur, gözyaşının ideolojisi yoktur, insanlığın sağı solu yoktur. Siyasetçi olmadan, belediye başkanı olmadan, bakan olmadan, milletvekili olmadan önce insan olmak, adam gibi adam olmak lazımdır." dedi. 

"Onlara sadece kapımızı değil, gönlümüzü de açıyorum"

Gün, gönül gözüyle bakma günü; zaman, ortak hissiyat ve değerler etrafında kenetlenme, Üç Hilalin altında toplanma zamanıdır diyen Bahçeli, “50’inci yıl münasebetiyle diyorum ki; aramızdan bir vesileyle kopup giden, gözü Üç Hilal’de kalan, bir hatadır yaptık diyen, samimi pişmanlık yaşayan, yuvasının özlemini çeken, Ülkücü Ülkücünün kurdu değil yurdudur diyen her kardeşimle, her dava arkadaşımla helalleşmeye hazırım. Onlara sadece kapımızı değil, gönlümüzü de açıyorum. Samimi çağrımı tekrarlıyorum. 9 Şubat 1969’dan 9 Şubat 2019 tarihine kadar geçen on sekiz bin ikiyüz altmış iki günde herhangi bir sebepten dolayı küsen kızan kırılan kardeşlerime diyorum ki, kavuşmak için “Vazgeçilmez Yeminle 50 Yıllık” emanet hepimize yetecek, ülkümüz hepimizi kucaklaştırmaya kafi gelecektir.


Merhum Başbuğumuz buluşma noktamız için, ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir demişti, buluşma yerini büyük Türkiye olarak göstermiş, buluşma noktasını Türk’ün kafası, Türk’ün kalbi, Türk’ün cevher-i aslisi olarak işaret etmişti. Gelin vebale daha fazla ortak olmayın. Gelin 9 Şubat 1969 doğuşuna omuz verin. Gelin milli bekamızın bu zamandaki mücadelesine katılın, el birliği yapalım, güç birliği yapalım, ülkü birliği yapalım, ne kadar işbirlikçi ve terör sevici varsa yakalarından tutalım. Türkiye’ye sahip çıkalım." dedi. 

Anahtar Kelimeler:
Devlet BahçeliBahçeli
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.