Öne Çıkanlar galatasaray Kuşadası Belediyesi bugünün gündemi gündem özeti Koronavirüs deprem gündem başlıkları erdoğan çin türkiye Covid19 konser

CHP Sözcüsü Öztrak: “Önce İstihdamsız Büyümeyle, Şimdi De Yoksullaştıran Büyümeyle Tanıştık”

CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye’nin kötü yönetim sonucunda önce “istihdamsız büyümeyle” şimdi de “yoksullaştıran büyümeyle” tanıştığını belirterek, “Tabelada büyüme yazıyor. Ama sanayi katma değeri dört çeyrektir üst üste geriliyor. Böyle bir tabloyu daha önce, ülkenin ve ekonominin büyük felaketler yaşadığı 1999 Marmara Depremi’nde, 2001 ve 2008 krizlerinde görmüştük” dedi.

Uzun dönemde büyümenin ve rekabet gücünün en önemli belirleyicisinin verimlilik artışı olduğunu söyleyen Öztrak, “Sanayisi küçülen bir ekonomi, verimliliğini artıramaz. Dışarıyla rekabet edemez. Borçlanabildiği sürece tüketir. Borçlanamadığında ise ‘harç bitti, yapı paydos’ der. İşte Türkiye şimdi tam da bu noktadadır” diye konuştu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Kurulumuzun gündeminde, bugün açıklanan korkunç enflasyon verileri, hayat pahalılığı ve işsizlikle mücadele konusunda yapılması gerekenler, hükümetin seçimden sonra başlattığı milletimizi adeta cendereye sokan, bölen uygulamalar, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili hazırlıklar ve Partimizin kurultay süreci vardı. 

KERKÜK TÜRKMEN SOYDAŞLARIMIZIN ATA YURDUDUR

Kurulumuz Kerkük’te son yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi. Türkmen soydaşlarımızın ata yurdu, Kerkük’te yaşanan olayları kaygıyla takip ediyoruz. Türkmenlerin Irak ve Kerkük’ün asli unsurlarından biri olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz. Değişik etnik unsurların bir arada huzur içinde yaşadığı Kerkük’te olayların bir an önce kalıcı bir biçimde sona ermesi için, tarafları sükûnete davet ediyoruz.

FİLENİN SULTANLARI AVRUPA’NIN EN BÜYÜĞÜ OLDU

Yine son olarak Avrupa şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Takımımızı Cumhuriyetin 100. yılında kazandıkları büyük zafer için kutluyoruz. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kadınları, milletimize yeni bir gurur daha yaşattı. Kadın voleybol takımımız, 100. yılında Cumhuriyetimizi taçlandırmayı sürdürdü. Filenin Sultanları bu şampiyonlukla, hepimizin göğsünü bir kere daha kabarttı. Her biri bizim gururumuz! İyi ki varlar!

TÜRK SİYASETİNDE 3 BÜYÜK DEVRİMİN ALTINDA CHP’NİN İMZASI VARDIR

Cumhuriyet Halk Partisi resmen, bundan tam bir asır önce 9 Eylül 1923’te kuruldu. Dünyanın en köklü partilerinden biri olan partimiz, bir ulusun emperyalizme karşı en onurlu bağımsızlık mücadelesini verdiği dönemde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk ve Kuvayı Milliye ruhuyla, savaş meydanlarında kuruldu. Cumhuriyet Halk Partisi, sadece cumhuriyetin kuruluşunun partisi değil, bu ülkeyi ayağa kaldıran, dünyanın en saygın ülkeleri arasına sokan, devrimlerin de partisidir. Büyük Önderimiz, Partimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi” diyerek, Partimize ülkenin çimentosu olma, çağdaşlaşmanın lokomotifi olma misyonunu yüklemiştir. Son yüz yılda, Cumhuriyetin, çok partili demokrasiye geçişin, emekçilerin sendikal haklarla, ülkemizin sosyal demokrasiyle tanışmasının altında hep Partimizin imzası vardır.

HAFTA SONU 100. YILIMIZI KUTLUYORUZ

Bu çatı altında bulunmaktan büyük bir onur ve gurur duyan bizler, Partimizin 100. yılını bu hafta sonu büyük bir coşkuyla kutlayacağız. Genel Başkan Yardımcımız Aysu Bankoğlu kendisinin koordinasyonunda, yapılacak 100. yılımızı anma ve kutlama faaliyetleri hakkında, yarın sizlere açıklamalarda bulunacaktır. Yine bugün, Atamızın ifadesiyle, Partimizin ilk kurultayı olan Sivas Kongresi’nin de 104. yıl dönümünü kutluyoruz. Bu vesileyle, Büyük Önderimiz, ebedi Genel Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, bu toprakları bizlere vatan kılmak için canlarını ortaya koyan aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz.

2013’TEN BU YANA HEDEFLER ŞAŞTI

Hazreti Mevlana, insanı bir ağaca benzetir. “Ağacın kökü, sözünde durmaktır” der. Bu Hükümet bugüne kadar millete pek çok söz verdi. Bundan tam 12 yıl önce 2011 seçimlerine giderken, “2023’te milli gelirimizi 2 trilyon dolara, kişi başına gelirimizi ise 25 bin dolara” çıkarmayı vaat etti. Yetmedi bu vaatleri bir de 10. Kalkınma Planı’na da yazdı, mecliste kabul ettirdi. Resmi hedef haline getirdi. O dönem bu hedefler herkese makul göründü. Hatta iddiasız göründü. Çünkü AK Parti iktidara geldiğinde ülke çok önemli bir krizi atlatmıştı. Ülkenin içeride ve dışarıda güven uyandıran bir programı vardı. Ekonomi hızla toparlanıyordu. Ancak 2013’ten sonra Erdoğan, kerameti kendinden menkul, kibirli yaklaşımıyla ülkeyi her gün biraz daha zora soktu. Ve bu beceriksizliklerin sonunda hedefler şaşmaya başladı.

YAŞADIKLARIMIZ KÖTÜ YÖNETİMİN SONUCU

Geçtiğimiz hafta 2023’ün ikinci üç ayına ilişkin Milli Gelir verileri açıklandı. Yıllık milli gelir Erdoğan’ın taahhüdünün ancak yarısına ulaşabildi. Kişi başına gelir ise söz verdiğinin yarısına bile ulaşamadı. Aslında hiçbir ülkeye nasip olmayan konumuyla, bereketli topraklarıyla, yer altı kaynaklarıyla, üretime katılmayı bekleyen genç nüfusuyla, dünyanın her yerinde ter döken iş insanlarıyla, cefakar ve çalışkan çiftçisiyle, işçisiyle, emekçisiyle çok büyük bir potansiyele sahip olan güzel ülkemiz, kötü yönetim nedeniyle, küresel ekonominin sunduğu fırsatları değerlendiremedi, kaçırdı.

ÖNCE İSTİHDAMSIZ BÜYÜMEYLE, ŞİMDİ DE YOKSULLAŞTIRAN BÜYÜMEYLE TANIŞTIK

Kötü yönetim sonucunda, Türkiye önce “istihdamsız” yani “Vatandaşlarına iş imkanı sunmayan” büyümeyle tanıştı. Bugünde üretmeden tüketmeye dayanan, diğer ülkelerin vatandaşlarını ve yandaşlarını zengin ederken kendi vatandaşının cüzdanını boşaltan, sofrasındaki ekmeğini küçülten, aileleri borca batıran, bir avuç yandaşı varsıllaştıran “Milleti yoksullaştıran büyümeyle” tanıştık. Evet, tabelada büyüme yazıyor. Ama seçim döneminde sonuna kadar açılan para musluklarına rağmen, bu büyüme, ülkenin potansiyelinin çok altında. Söylemiştim, bu büyümenin bir özelliği var tamamen iç talep çekişli. Dış açık yüzde 10 civarında olan özellikle tüketim talebi yüzde 6’lık negatif dış açık nedeniyle üç çeyrektir büyümeyi aşağı çekiyor dış açık. Ne yapıyoruz? Biz başka ülkelerin ürettiğini tüketiyoruz. Yabancılar kazanıyor, biz yoksullaşıp borca batıyoruz. Aslında sanayi katma değeri dört çeyrektir üst üste geriliyor. Böyle bir tabloyu daha önce, ülkenin ve ekonominin büyük felaketler yaşadığı 1999 Marmara Depremi’nde, 2001 ve 2008 krizlerinde görmüştük. Uzun dönemde büyümenin ve rekabet gücünün en önemli belirleyicisi verimlilik artışıdır. Sanayisi küçülen bir ekonomi, verimliliğini artıramaz. Dışarıyla rekabet edemez. Borçlanabildiği sürece tüketir. Borçlanamadığında ise “harç bitti, yapı paydos” der. İşte Türkiye şimdi tam da bu noktadadır.

BİZİ FAKİRLEŞTİREN ELİ ZENGİNLEŞTİREN BÜYÜME

Bundan 2 yıl önce, “Faiz sebep, enflasyon netice” diyerek; yeni bir ekonomi modeli uyguladığını iddia eden Erdoğan, ne vadetmişti? Faiz düşecekti, rekabet gücümüz ve ihracat artacaktı, biz üretecektik başka ülkelere satacaktık, döviz kasamızı doldurup taşıracaktık. Enflasyon da düşecekti. Sonuç ne oldu? Korkunç bir hayat pahalılığı, bozulan döviz dengesi, Merkez Bankası’nın tamtakır edilmiş döviz kasası, yandaşa verilen ucuz krediyle, sahte gelirlerle hormonlanmış, başka ülkelerin çiftçisini, emekçisini, iş insanını zengin eden iç talep çekişli bir büyüme.

 

BECERİKSİZLİKLERİ ORTAKLARININ AÇIKLAMASIYLA ALENİYET KAZANDI

Seçimlere kadar milletin parasını har vurup harman savurarak, yalanlarla, iftiralarla ve montaj videolarla, gizlenen ekonomik krizin faturası şimdi milletimizin önünde. Merkez Bankası’nın rezerv açığı 70 milyar dolara dayandı. Politika faizini 7,5 puan birden artırdıkları hafta bile Merkez Bankası 5 milyar dolardan daha fazla döviz satmak zorunda kaldı. Yaptıkları hatalarla Türkiye’yi 50 sente muhtaç hale getirdiler. Saray kendini kurtarsın diye Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, daha önce görevden aldığı bakanı, mucize adam diye yeniden ekonominin başına atadı. Onunda ilk işi, Saray’ın faiz politikasını irrasyonel ilan etmek oldu. Geçtiğimiz haftada ittifak ortaklarından biri “Faiz sebep, enflasyon netice modelinin gerçek olmadığı ortaya çıktı” dedi. Beceriksizlik, liyakatsizlik aleniyet kazandı.

PUTİN’E HANGİ TAVİZLERİ VERDİNİZ

Koskoca ülkenin itibarını yerle bir ettiler. Döviz gelsin diye Körfez Şeyhlerinin, krallarının ellerine kapandılar. Onlarda, “Ben senin zenginini daha zengin etmek için sana para vermem. Para istiyorsan, önce KKM’yi kaldır” dediler. Apar topar mucize çözüm diye getirdikleri KKM’yı kaldırmak için harekete geçtiler. KKM oldu tu-kaka. Yetmedi IMF’nin kapısını çalıp tanışma çayına davet ettiler. O da yetmedi, bugün Erdoğan, daha önce “Türkiye’ye gelecek” dediği Putin’in ayağına gitti. Neden? Seçim öncesinde ertelenen 20 milyar dolarlık gaz borcunun karşılığında, Putin’e hangi tavizleri verdiniz? Bugün Putin Türkiye’ye ucuz petrol vereceklerini açıkladı. Şimdi hangi tavizleri verdiniz, bunun için hangi tavizleri verdiniz? Hep söylüyoruz, borç alan emir alır.

ERDOĞAN’A İNANAN YAYA KALDI

“Faiz düşünce, inecek” dedikleri enflasyon, faiz indirimleri başladığında yüzde 19’du; bugün açıklanan verilere göre Ağustos ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 59. Ne demişti daha bu senenin başında Erdoğan? “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın”. Valla Erdoğan’ın bu sözlerine kananlar perişan oldular. “Yeni ekonomi kadromuzun birinci önceliği enflasyon” sözleri de üç ayda yalan oldu. Dahası Merkez Bankası Başkanı’nın, yılsonu için önce yüzde 58 dediği, sonra yüzde 62’ye çıkardığı enflasyon beklentisi de, o açıklamanın mürekkebi kurumadan hayal oldu.

ENFLASYON MAKYAJININ GERİYE DOĞRU DA TEMİZLENMESİ GEREKİYOR

Tabi tüm bunlar, artık hiçbir verisine güven kalmayan, TÜİK’in makyajlı verilerine göre… Ama diğer taraftan, bu ay, aylık verilere baktığımızda, TÜİK enflasyonda İTO’yu ve ilk kez EN-AG’ı solladı. Bu, herhalde “Rasyonelleşme” sürecinde TÜİK’in makyaj ağırlığını azaltmaya başladığı izlenimini tamam verebilir. Ancak bunun kalıcı olması için, bunun güven verebilmesi için, rakamlardaki makyajın, geriye doğru da temizlenmesi gerekiyor. Bu, aynı zamanda doğru kararlar alabilmek içinde şarttır.

ÇİFTÇİ “BUNDAN SONRA ÜRETMEYECEĞİZ” DİYOR

Nitekim, TÜİK’in makyajlı verilerine göre bile son bir yılda dana eti fiyatı yüzde 121, meyve fiyatları yüzde 99,8, sebze fiyatları yüzde 80,8 artmış. Dünyada gıda enflasyonunda en önlerdeyiz. Emekliler ne tüketir? Sadece gıda tüketir. Peki siz emekliye ne verdiniz? 7 bin 500 lirada emeklinin maaşını sabit tuttunuz. Peki gıda fiyatları, tarımda fiyatlar bu kadar artarken çiftçinin durumu nasıl? Çiftçinin, besicinin durumu her geçen gün kötüye gidiyor. Meyvenin, sebzenin, etin fiyatı ikiye katlanmış ama üretici perişan. Maliyetler son hızla artarken, fiyatlar geçen senenin bile altına düşmüş. Balıkesir Burhaniye’de çiftçi, “Köylüyü hor görmeyin. Üretin diye yalvaracaksınız ama üretmeyeceğiz. Samimi olarak söylüyorum, üretmeyeceğiz” diye bağırıyor. Konya Ereğli’de domates üreticisi, “Erdoğan duysun biz çiftçiliği bırakıyoruz” diyerek ürettikleri domatesleri yerlere döküyor. Tarım, bu son pandemide de anlaşıldı tüm dünyada en stratejik sektörlerin başında geliyor. Tarımda politikasızlık, ülkenin geleceğini ateşe atmaktır.

HÜKÜMET YAPMIYOR BARİ BELEDİYELERİNİZ YAPSIN

Buradan Konya Belediyesi’ne de sesleniyoruz. Konya’da çiftçi su için yolları kapatıyor, “Biz sandıkta oyumuzu kullandık, ama hani? Şimdi herkes goygoy yapıyor” diye tepkisini dile getiriyor. Para etmeyen ürünlerini sokaklara saçıyor. Hükümetten çiftçiye bir fayda olmayacağı belli oldu. Bari Büyükşehir Belediyesi bu domatesleri alsın, hemşerilerine dağıtsın. Hem çiftçinin hem de Konyalının yüzü gülsün.

EL KADAR ÇOCUKLAR EKONOMİ KONUŞUYOR

Vatandaşın derdi bir değil, bin değil. Okulların açılmasının eli kulağında, çantası, kıyafeti, eşofmanı, ayakkabısı, kırtasiyesi, her şeyin fiyatı katlanmış. Bir çocuğun okula başlama maliyeti 5 bin lirayı buluyor. Başkentte okul servis ücretleri yüzde 70 artmış. Daha bunun harçlığı var. Var oğlu var… Yumurtanın fiyatı, bir yılda 2 liradan 3 lira 20 kuruşa çıkmış. Beyaz peynir yüzde 87 zamlanmış. Çocuklara, sabah okula giderken bir kahvaltı ettirmek bile neredeyse küçük bir servete mal oluyor. Veliler kara kara düşünüyor. Ama sadece veliler değil, artık 9-10 yaşında el kadar çocuklar bile ekonomiden, döviz kurundan konuşur hale geldi. 13-14 yaşlarına geldiklerinde de, konu işsizliğe dönüyor. Çocuklar, iş bulabilmelerini sağlayacak bir eğitim almak için yarış atı gibi sınavdan sınava koşuyor. Test kitaplarının fiyatı almış başını gitmiş, pek çok çocuk ona da ulaşamıyor.

23 KİŞİLİK KADROYA 2 BİN 713 BAŞVURU

Sınavları kazanıp okulları okumak da iş bulmaya yetmiyor. Bugün Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyon civarında. Her beş gencimizden biri ne bir işte çalışıyor, ne de okulda okuyor. Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nda ev genci oranının en yüksek olduğu üçüncü ülkeyiz. İşsiz sayımız 9 milyona dayanmış. Bizdeki işsiz sayısı dünya üzerindeki 98 ülkenin nüfusunu aşmış. Ülkeyi enflasyonun yanında işsizlik de kavuruyor, hayat pahalılığı olup milletimizin üstüne çöküyor. Batman’da 23 kişilik temizlik işçisi kadrosu ilanına 2 bin 713 kişi başvuruyor, ama sarayın kibirlisi hala çıkıyor, istihdamda, üretimde şöyle başarı elde ettik, böyle başarı elde ettik diye masallar anlatıyor.

SOSYAL RİSKLER HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

Bu hayat pahalılığında, vatandaşın tek çaresi borçlanmak. Seçim öncesinden bu yana geçen 4 ayda, vatandaşların kredi ve kredi kartı borcu toplamı 351 milyar lira artışla 2 trilyon 324 milyar liraya ulaşmış. Bu olağan üstü bir seviye. Pahalılık artıyor, borçlar artıyor, ama gelirler reel olarak azalıyor. Maaş hiçbir şeye yetmiyor. Vatandaş tam bir kabus yaşıyor. Ülkede sosyal riskler her geçen gün artıyor.

HAKİKAT GÜNEŞİNİN PARLAMADIĞI BAŞKA BİR ALEMDE YAŞIYORLAR

Bir hükümetin bir millete yapabileceği en büyük kötülük çocuklarının yüzündeki gülüşü, gençlerin geleceğe dair umutlarını çalmaktır. Bizdeki hükümet tam olarak bunu yapmıştır. Ama Victor Hugo’nun dediği gibi, millete karşı işlenen hiçbir suç zaman aşımına uğramaz, “Milletin alameti, bir mendilin üzerinden markası sökülüp atılır gibi sökülüp atılamaz.” Bu beceriksizliğin müsebbibi ve şürekası, ülkeyi yönetmeyi beceremeyince, algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Gerçeklerin ötesinde, hakikat güneşinin parlamadığı, bambaşka bir dünyada yaşıyorlar. Milleti de bu hayal aleminde yaşamaya zorluyorlar.

ZAM YOK, FİYAT AYARLAMASI VAR

O dünyada hiçbir şeye “zam” yok, “Kısa süreli, geçici fiyat ayarlamaları” var. Milletin ucuza aldığı “çürük” meyve sebze yok. Onun yerine “çıkma” sebze meyve var. İnsanlar çarşıda pazarda sanki oto sanayinde çıkma parça peşinde koşar gibi, “Çıkma” ucuz meyve sebze peşinde koşuyor. Bu çıkmalar, markete geldiğinde isim değiştiriyor. Adı “Fazla olgunlaşmış” meyve sebze oluyor. Bu ülkenin vatandaşlarını, çürümeye yüz tutmuş, satılmasa çöpe gidecek meyve-sebze peşinde, koşar hale düşürdüler. Bu millete, marketin kapısındaki çöpün önünde, atılacakların içinden işe yarayabilecekleri seçip evine götürmek için saatlerce beklemeyi reva gördüler. En nezih, refahı yüksek sayılan semtlerde bile, çöp başında bekleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ama sarayın kibirlisine göre, hükümetin bu rezalette hiçbir suçu günahı yok, bütün suç, bütün günah “Fahiş fiyat uygulayan” satıcılarda…

Biz buradan milletimize soruyoruz;

“Bu ülke bu hale geldiyse, Anadolu’daki vatandaşlarımız, konteynerlerden evine çöp rızık topluyorsa, hafta pazarlarının atıklarını toplayıp evine götürüyorsa, insanlar evinin kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, çalışanların yarısından fazlası açlık sınırının, çok daha fazlası yoksulluk sınırının altındaysa ve artık ‘yandım Allah’ diyen vatandaşa ters kelepçe vuruluyorsa, bu ülkeyi bu hale kim getirdi? Erdoğan’ın safsataları getirmedi mi? Erdoğan ve şürekası bunun sorumluluğunu taşımıyor mu?”

İKTİDARSAN MUKTEDİR OLACAKSIN

Erdoğan depremzedelere konut yapma konusunda da, sözlerini anlaşılan yerine getiremiyor. Zaten görülüyor rakamlardan da. Böyle olunca da yine sorumluluğu başkalarına atmaya uğraşıyor. “Muhalefet depremzedelere bedava ev vermedi” diye bağırıyor. Ee insaf! Madem iktidarsınız, o zaman muktedir olacaksınız. Sizin imar barışlarınız nedeniyle, atadığınız memurların incelemeden attığı imzalar nedeniyle, 21 yıllık iktidarınızda bir türlü gerçekleştirmediğiniz kentsel dönüşümler nedeniyle, milletin evi başına yıkılmış. Anayasa açık: Sizin bu evleri sadece yapmanız değil vatandaşa birde parasız vermeniz gerekiyor. Ama yapamıyorsunuz, sonra da çıkıyorsunuz “Muhalefet nerede?” diyorsunuz. Yapamayacaksanız, bir an evvel oradan inin aşağı, biz gelip yapalım. Size nasıl yapılacağını da gösterelim. Erdoğan aynı konuşmasında, Grup Başkanvekilimiz, Kadın Kolları Başkanımız ve kadın milletvekillerimiz, daha birkaç gün önce deprem bölgesinde değilmiş gibi, muhalefeti deprem bölgesini unutmakla suçluyor.  Bu kadarına da hakikaten pes doğrusu!

MAHDUM BEY NE KADAR İDEALİST

Ancak bu gerçek ötesi popülist söylem, deprem bölgesiyle ve Erdoğan’la da sınırlı değil. Yüzbinlerce öğretmen atanmamış, özel okullarda insanlık dışı ücretlerle çalıştırılıyorlar. Atanabilen öğretmen yoksulluk sınırı altındaki maaşıyla ayın sonunu getirmeye uğraşıyor. Ama Erdoğan’ın oğlu Bilal Bey’in, “İdealist değilsiniz, memur olmak için öğretmen oluyorsunuz” suçlamalarına maruz kalıyor. Mahdum Bey’e sormak lazım; babanızın sarayında, onun kurduğu vakıflarda keyif sürerken siz ne kadar idealistsiniz?

SADECE NÜFUSUMUZU DEĞİL, NÜFUZUMUZU DA KAYBEDİYORUZ

Bu ülkenin yetişmiş evlatları yurt dışına gidiyor. Yerlerini Ortadoğu ülkelerinden gelen sığınmacılar alıyor. Millet olarak sadece yetişmiş nüfusumuzu değil, kendi topraklarımız üzerindeki nüfuzumuzu da kaybediyoruz. Ama İçişleri Bakanının umurunda değil… “Arap kardeşlerim, dostlarım gelsin. Onları istiyorum” diye açıklamalar yapıyor.

MİLLETİ BÖLEN AĞIR TABLO

Bu ucube rejimin haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği milletin canına tak etti. Öyle ki artık vali yardımcıları da, din kisvesi altında yapılan hırsızlıklara, sosyal medyadan “Kefen paranız olsun inşallah” diye isyan ediyor. Sokaklar vahşi batıya dönmüş ama Gazeteci Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan hukuk eğilip bükülerek, sosyal medya troll kampanyalarıyla içeri atılıyor. Adli yılın açılışında konuşan Baro başkanının bizzat Cumhurbaşkanı tarafından sesi kısılıyor. İstanbul Valisi göreve gelmesinin üzerinden daha birkaç ay geçmişken ilk iş olarak, “Halka açık yerlerde içki içilmesinin önlenmesi için” daha önceden var olan genelgeyi hatırlatan bir yazı yazma ihtiyacını duyuyor. Bugün bu ülkede yetersiz mesleki eğitim nedeniyle gençler iş, işverenler çalıştıracak nitelikli eleman bulamıyor. Milli Eğitim Bakanı, ülkede ihtiyaç duyulan işgücünün nasıl yetiştirileceğine kafa yoracağına, İmam-Hatip liselerini “Dünyaya model olarak sunmanın” peşine düşüyor. Karma eğitim de diğer taraftan büyük bir saldırı altında. Bize gurur yaşatan sporcularımız, iktidar yanlısı kerameti kendinden menkul ahlak bekçilerinin sosyal medya trollerinin hedefi oluyor. Ahlaki erozyona uğramış AK Partili sabık belediye başkanı, Grup Başkanvekilimizin iki küçük kızına dil uzatmaya cüret ediyor. Bu nasıl bir rezalettir. Bu nasıl bir ahlaksızlıktır. Ülkemiz, yerel seçimlere adım adım ilerlerken yaşam tarzlarının siyasete malzeme edildiği milleti bölen, ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunu Hükümet aslında bile isteye yapıyor. Hedefi var. Sarpa saran ekonomik gidişat, ekonomik soykırım, zam, zulüm konuşulmasın istiyor. Ama bu böyle gidemez, artık bütün gücümüzle silkinip ayağa kalkmak zorundayız.

KÜSTÜM DİYE MÜCADELEYİ BIRAKAMAYIZ

Bu sürdürülemez gidiş, bu nobranlık karşısında, kırıldım, küstüm, üzüldüm diye mücadeleyi bırakamayız. Ayağa kalkacağız, birlik olacağız, bu gidişe hep beraber dur diyeceğiz. Yaklaşan yerel seçimlerde önceki seçimde kazandığımız belediyelere yenilerini ekleyeceğiz. Biz CHP’li başkanlarca yönetilen belediyelerde sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini verdik veriyoruz. “Her vatandaşımız en iyi hizmete layıktır” diyor, önümüzdeki seçimler için bütün büyükşehir belediyelerini kazanma iddiamızı ortaya koyuyoruz. Son yerel yönetim seçimlerinde büyük bir zafer kazandık, şimdi bir kere daha, çok daha iyisini yapacağız.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

 

Soru- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce kendisine de hakaret eden Perinaz Mahpeyker Yaman’ı danışman olarak ataması partide tepki çekti. Kılıçdaroğlu’nun incelemeye zamanım olmadı açıklaması da eleştirildi. Partililer öyle bir ismin görevlendirilmediğini de iddia ettiler. Yaman hala görevde mi? Tartışmalarla ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Faik ÖZTRAK- Bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar yapıldı bugüne kadar. Daha fazla açıklama gerektiren bir durum ortada yok.

 

Soru- Seçimden sonra kurulan hükümetin 100 günü doluyor. Bu 100 günde hükümet seçim öncesi verdiği sözlerin ne kadarını yerine getirebildi? Özellikle ekonominin iyileştirilmesi için verilen sözleri yerine getirebilmiş midir? Siz 100 günlük bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Konuşmamda altını çizerek belirttim. Bırakın bu hükümetin 100 günlük vaatlerini hükümet 2013’ten buyana hiçbir vaadini doğru düzgün yerine getiremiyor. Kaldık ki, hükümetin ilk 100 gün, ilk 6 ay, ilk 1 yıl gibi bir planla, bir hazırlıkla işbaşına gelmediği de ortada. Böyle bir şey yok ortada. Bugüne kadar tek bildikleri, tek yaptıkları her şeye zam. Bunlar hiçbir kalkınma planlarında yazdıkları sözlerini bile tutamadılar. Nerede ilk 100 gün? 20 yıl önce eleştirdikleri ne varsa bugün eleştirdiklerinin ta kendisi oldular?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.