Öne Çıkanlar ankara chp konya tsk deprem sgk bodrum diyarbakır Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ırak cumhurbaşkanı erdoğan pakistan

Kılıçdaroğlu: Pensilvanya’dan Gelen İzinle Atamalar Yapılıyordu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir halkın 15 Temmuz’u yani sokağın 15 Temmuz’u, iki sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’u malum, darbe girişiminde bulunuldu, halk sokaklara çıktı, 249 şehidimiz, binlerce gazimiz var ve darbe önlendi. Bu halkın 15 Temmuz’u. Bir de sarayın 15 Temmuz’u var. Bu darbeden yararlanıp, kendi pozisyonunu güçlendirip Anayasasını değiştiren, tek lider, tek adam konumuna getiren ve dolayısıyla devleti devlet benim diyen pozisyona kendisini taşıyan durum. Biz buna da sarayın 15 Temmuz’u diyoruz” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MİT’e darbe ihbarında bulunan şahsın bir kez savcılığa ifade vermesinin arından başka savcı tarafından tekrar ifadeye çağırıldığını anımsatarak, “Bu kişi MİT kadrosuna alındı. MİT kadrosuna alınınca Başbakan izin vermeden kesinlikle gidip ifade veremez. Şimdi bana söyleyin bu darbe nasıl bir darbe? Ben kontrollü darbe demeyeyim de ne diyeyim ben buna” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kendilerinin söylemleri ile FETÖ’nün söylemleri arasında tam bir paralellik var zaten. Aynı menzile giden biz değiliz ki. Aynı menzile giden onlar. Gülen Cemaatini devletin içine yerleştiren kim ben miyim? Bir kişi hakim, savcı, rektör, vali, kaymakam olacaksa önce Pensilvanya’ya gidiyorlardı, oradan izin alıyorlardı, oradan gelen iznin üzerine burada da atamalar yapılıyordu. Devletin Emniyet Müdürlerinin yüzde altmışı, yetmişi FETÖ’cüyse bunların tayinini ben mi yaptım?” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şunu hiçbir zaman yadırgamam, bu iktidar döneminde yadırgamam, işte bir partinin genel başkanı konuşuyor bizi rahatsız ediyor konuşmalarıyla biz bunun hakkında soruşturma açalım bir yolunu bulup bunun da sesini keselim. Öyle bir arayış var mı? Evet var. O dillendiriliyor mu? Evet dillendiriliyor. Kimler tarafından dillendiriliyor? Bazen Adalet Bakanı, Bazen Başbakan bazen Cumhurbaşkanı tarafından dillendiriliyor. Biz bunlardan çekinir, korkar mıyız? Asla" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, katıldığı televizyon canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’nın 138. maddesine vurgu yapması ve “Yargı yarın sizi de bir yere davet ederse şaşırmayın” sözlerini şöyle değerlendirdi:
“Siyasette bazı söylemler olabilir ama eğer bir ülkede bir kişi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuşsa sözlemlerine dikkat etmesi lazım. Şantajla kaybedecek zaman yok. Eğer varsa elinizde bir koz, alırsınız savcı orada, hakim orada üstelik hakim ve savcı da sizin hakiminiz, savcınız. Dikkat edin burada devletin hakimi ve savcısı demiyorum. Sizin hakiminiz savcınız var alırsınız yargılarsınız. Ne olacak biz çekinecek miyiz? Bizim söylemlerimizle FETÖ’nün söylemlerini kıyaslayacaklarmış. Vallahi çok mutlu olurum. Yani bizim verdiğimiz önergeler var, araştırma önergeleri var, geçmişte parlamentoda yaptığımız konuşmalar var, iktidar partisinin bizim bu konuşmalara karşı eleştirdiğimizde kıyamet koparıyorlardı, ‘Hocaefendiye aman bunu nasıl söylersiniz’ diye. Ben de şahsen merak ediyorum bizim hangi söylemlerimizle onların hangi söylemlerini kıyaslayacaklar diye. Bence bunu yapamazlar çünkü kendilerini açığa çıkarmış olurlar. Kendilerinin söylemleri ile FETÖ’nün söylemleri arasında tam bir paralellik var zaten. Aynı menzile giden biz değiliz ki. Aynı menzile giden onlar. Aynı menzil sözünü eden ben değilim ki, onlar.

“BUNLARIN TAYİNİNİ BEN Mİ YAPTIM?”
Daha da önemlisi, siz Gülen Cemaatinden iktidar olarak şikayet ediyorsunuz. Gülen Cemaatini devletin içine yerleştiren kim ben miyim? Bir kişi hakim, savcı, rektör, vali, kaymakam olacaksa önce Pensilvanya’ya gidiyorlardı, oradan izin alıyorlardı, oradan gelen iznin üzerine burada da atamalar yapılıyordu. Devletin Emniyet Müdürlerinin yüzde altmışı, yetmişi FETÖ’cüyse bunların tayinini ben mi yaptım? Bizimle onlar arasında paralellik kurmaya çalışıyorlar, vallahi çok memnun olurum. Emin olun duyduğum en güzel haberlerden birisi bu. Keşke öyle bir araştırma yapsalar da biz de bir bilsek bakalım biz ne söylemişiz acaba, onlar ne söylemişler?”

“BEN HAKLI ÇIKTIM”
CHP lideri Kılıçdaroğlu, yargı konusundaki eleştirilerini şöyle sürdürdü:
“Ben Balyoz, Ergenekon davaları görüşüldüğü zaman milletvekillerimizi Silivri’de ziyaret etmiştim, çıktığımda da dedim ki, ‘Burası 1940’ların Almanya’sının toplama kampı gibidir’ dedim ve suçlu suçsuz herkes buraya getirilmiş vaziyette, dolayısıyla eleştirmiştim. Ben Ankara’ya gelmeden fezlekem geldi Ankara’ya. ‘Siz bunu nasıl söylersiniz’ diye. Şimdi ben mi haklı çıktım, onlar mı haklı çıktı? Ben haklı çıktım. Sonra bu davaların tamamının kumpas olduğu çıktı ortaya. Aynı tablo bugün belli çevreler için var mı? Evet var. Kumpas var mı? Evet yine kumpas var. İhbarlar var mı? Evet ihbarlar yine var. Bizi şikayet edeceklermiş, etsinler ne olacak?

“ANAYASANIN 138. MADDESİ ÇOK YANLIŞ ANLAŞILIYOR”
Şunu hiçbir zaman yadırgamam, bu iktidar döneminde yadırgamam, işte bir partinin genel başkanı konuşuyor bizi rahatsız ediyor konuşmalarıyla biz bunun hakkında soruşturma açalım bir yolunu bulup bunun da sesini keselim. Öyle bir arayış var mı? Evet var. O dillendiriliyor mu? Evet dillendiriliyor. Kimler tarafından dillendiriliyor? Bazen Adalet Bakanı, Bazen Başbakan bazen Cumhurbaşkanı tarafından dillendiriliyor. Biz bunlardan çekinir, korkar mıyız? Asla. Biz ne söylüyorsak kamuoyu önünde gayet açık söylüyoruz. Düşüncelerimiz neyse gayet açık, net dile getiriyoruz. Kaypak değiliz, ikiyüzlü değiliz, sözümüzün arkasında dururuz, bizim siyaset anlaşımız bu. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı, ‘Hakimler seni de çağırır, savcılar da seni de çağırır’ çağırsa ne olur yani? Anayasanın 138. maddesi çok yanlış anlaşılıyor. Anayasanın 138. maddesi, hakime ve savcıya kimse emir talimat veremez ama verme pozisyonunda olma olanlar için getirilmiştir o madde zaten. Bir ülkenin Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı yargıya talimat verirse asıl 138. madde güçlü konumda olanların yargıya talimat vermemesi için getirilmiştir. Ben yargıya nasıl talimat vereceğim? Ali için şunu yap, Veli için şunu yap diye bir talimat zaten verilemez ama Başbakan, Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı yargıya talimat verdiği zaman bu olmaz.”

“TÜRKİYE ŞU ANDA BİR SİVİL DARBENİN İÇİNDEDİR”
Kılıçdaroğlu, “kontrollü darbe” tanımının arkasında olup olmadığı sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Elbette. Bakın kontrollü darbeden şunu kast ediyoruz, bilinen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye kontrollü darbe diyoruz. Biliniyor mu? Evet biliniyor. Önleniyor mu? Bilindiğine göre önlenmesi lazım 249 şehit var önlenmiyor. Sonuçlarından yararlanılıyor mu? Evet yararlanılıyor, 20 Temmuz’da sivil darbe oldu. Türkiye şu anda bir sivil darbenin içindedir. 20 Temmuz parlamentodan OHAL yetkisinin alındığı tarihtir. O tarihten bu tarihe gelin, FETÖ’yle mücadele. Bakın FETÖ’yle mücadele konusunda en kararlı ve en namuslu duruşu sergileyen biziz. Dedik ki kendilerine, 15 Temmuz Darbe Girişimi oldu, hangi önlemleri alacaksanız parlamentoya getirin derhal çıkaralım. Hayır dediler, reddettiler, yetki aldılar.

“SİYASETÇİLER SUÇLUYU BELİRLEYEMEZLER”
Şu sorunun cevabını ben hala öğrenmiş değilim. 2 tane öğretmen var açlık grevi yapan, bunların FETÖ’yle ne ilgili var? Niye OHAL’le bunları aldılar mağdur ettiler. 3 günlük er, eline silah dahi almamış, hala hapiste. Ne ilgisi var bunun FETÖ’yle. Daha size yüzlerce örnek verebilirim. Biz adaleti savunuyoruz. Suçlunun da en azından savunma hakkı vardır. Siyasetçiler suçluyu belirleyemezler böyle bir yetkileri yoktur. Suçlunun kim olup olmadığını mahkemeler belirler dünyanın her tarafında böyledir. Ama biz suçluyu, suçlunun kim olup olmayacağını siyasete bıraktık. Siyasetçiler diyorlar ki, ‘Şu adam suçludur’ savcı hemen iddianame hazırlıyor, hakim hemen kararını veriyor. Ben üç darbe dönemini yaşadım, 1960 darbesinde çocuktum, rahmetli babam bize radyodan duruşmaları dinletirdi. 71 darbesini, 80 darbesini yaşadım. O darbelerde de nelerin yaşandığını gördüm. Bir de şimdi 20 Temmuz darbesini görüyorum. O darbe döneminde yaşananların benzeri burada da var.

“EMİR VERDİLER DARBEYİ EN İYİ BİLEN İKİ KİŞİ PARLAMENTOYA GELİP BİLGİ VERMEDİ”
15 Temmuz Darbesi’nin soruşturulması lazım. Kim yaptı bunu? Ama iktidar partisi soruşturmayı değil, araştırmayı değil kapatmayı yeğledi. Biz buna itiraz ettik. 249 şehit var 3 bine yakın gazi var. Kim yaptı bunu? Nasıl yaptı? Parlamento bunu nasıl araştırmaz? Emir ve talimat verdiler, darbeyi en iyi bilen iki kişi parlamentoya gelip bilgi vermedi. Bürokraside kural şudur, bürokrat bir yere çağırıldığı zaman önce gider Bakanına söyler, der ki, ‘Beni falan yere çağırıyorlar gideyim mi? gitmeyeyim mi?’ Bakan git veya gitme der. Eğer en önemli iki kişi, MİT Müsteşarı ve Genel Kurmay Başkanı davet edildikleri halde TBMM’ye gelmiyorlarsa bunun arkasındaki siyasi güç iktidardır. İktidar 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin aydınlığa kavuşmasını istemiyor.”

“SAVCI ARKADAŞIMIZ ELİNDEKİ 15 TEMMUZ ARAŞTIRMA DOSYASI ELİNDEN ALINDI”
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın TBMM’ye gelmeyerek yazılı cevap göndermeleri hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, “Yazılı olarak göndermekle gelip bilgi verme arasında şu önemli temel farklılık vardır. Onu da bana bir savcı anlattı. Deniyor ki, ‘Biz yazılı sorduğumuz zaman soruların bir kısmı eksik gelebilir veya verilen yanıtlar üzerine biz yeni sorular sorabiliriz’ onun için yüz yüze görüşmenin ve soru sormanın büyük yararları vardır. Bu savcı arkadaşımız bu girişimde bulundu diye elindeki 15 Temmuz araştırma dosyası elinden alındı” diye konuştu.

“NİÇİN DARBE OLABİLECEĞİ ÖZELLİKLE KAMUOYUNA YANSITILMIYOR”
Bir kişinin MİT’e giderek darbe olacağı bilgisini verdiğini anımsatan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “İlk başta kamuoyuna verilen bilgi şuydu, helikopterle MİT Müsteşarı veya önemli bir devlet adamı kaçırılacak, ihbar buydu. Sonra bu kişiyi savcı davet etti ve ifadesini aldı. Savcı şunu soruyor, ‘Siz MİT’e bilgi verirken darbe olacağını ve olabileceğini söylediniz mi?’ ‘Evet’ diyor, ‘Adım kadar emindim söyledim’ bu yansımıyor kamuoyuna. Bu tutanak kaç taneydi? Dört veya beş taneydi. Dört veya beş kişinin elindeydi. Niçin darbe olabileceği özellikle kamuoyuna yansıtılmıyor da diğer bölümleri yansıtılıyor. Sonra bir başka savcı bu kişinin ifadesini almak istedi daha ayrıntılı bir ifade, bu kişi MİT kadrosuna alındı. MİT kadrosuna alınınca Başbakan izin vermeden kesinlikle gidip ifade veremez. Şimdi bana söyleyin bu darbe nasıl bir darbe? Ben kontrollü darbe demeyeyim de ne diyeyim ben buna” şeklinde konuştu.

“HER SEFERİNDE ADİL ÖKSÜZ OLAYININ ÜSTÜ KAPATILIYOR”
“Kontrollü darbe” sözünü referandum sürecinden önce Adil Öksüz vakasının gündeme geldiği sırada söylediğine dikkat çeken CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Sayın Başbakan dedi ki, ‘Adil Öksüz olayı hakkında soruşturma açtım’ dedim ki Sayın Başbakan siz Adil Öksüz hakkında soruşturma açmak istiyorsanız, Adil Öksüz’ün kullandığı GPS cihazını devletin hangi kurumu Türkiye’ye ithal etti oradan başlayın bunu çok rahat çözersiniz dedim. Ama her seferinde Adil Öksüz olayının üstü kapatılıyor, niçin kapatılıyor ve hangi gerekçeyle kapatılıyor? Bizim bunları öğrenmeye ihtiyacımız var” açıklamasında bulundu.

“BİZ BUNA DA SARAYIN 15 TEMMUZ’U DİYORUZ”
İki tane 15 Temmuz olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, “Bir halkın 15 Temmuz’u yani sokağın 15 Temmuz’u, iki sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’u malum, darbe girişiminde bulunuldu, halk sokaklara çıktı, 249 şehidimiz, binlerce gazimiz var ve darbe önlendi. Bu halkın 15 Temmuz’u. Bir de sarayın 15 Temmuz’u var. Bu darbeden yararlanıp, kendi pozisyonunu güçlendirip Anayasasını değiştiren, tek lider, tek adam konumuna getiren ve dolayısıyla devleti devlet benim diyen pozisyona kendisini taşıyan durum. Biz buna da sarayın 15 Temmuz’u diyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“DARBE GECESİ BİR BAŞBAKANLIK MÜŞAVİRİ NASIL HANGİ GEREKÇEYLE GİDER?”
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece bir Başbakanlık Müşavirinin Adil Öksüz ile konuştuğunu aktaran ve kimin bu izni verdiği sorusunu soran Kılıçdaroğlu, “Allah aşkına, aklım almaz bunu. Başbakanlık Müşaviri sıradan bir insan değil, darbe olmuş, Akıncılar Üssü’ne gidiyorsunuz, bütün kapılar açılıyor size, gidiyorsunuz Adil Öksüz’le görüşüyorsunuz. Savcı çağırıyor sonradan sen niye gittin görüştün? Efendim gittim Kuran’dan bir ayet okudum, sen niye bunu yaptın diye. O da bana Kuran’dan bir ayet okudu ben bunu yapmadım diye. Bunun için o darbe gecesi bir Başbakanlık Müşaviri nasıl hangi gerekçeyle gider? Bütün kapılar açılır ve Adil Öksüz’le görüşür? Bir darbenin ana unsurlarını yakalamak için bunların aydınlığa kavuşması lazım” şeklinde konuştu.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.