ADD Yönetim Kurulu Sonuç Bildirgesi Açıklandı

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu dün toplandı. Toplantının ardından sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede Atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza kadar yaşayacağı ve Atatürk’ün açtığı yolun hiçbir şekilde şeyhler, dervişler ve müritler diktatörlüğüne dönüşmeyeceği vurgulandı.

Yarıda bıraktırılmış ve yolundan saptırılmış Kemalist Devrimi yeniden başlatmanın mücadelesinin bütün kararlılığıyla sürdürüleceği ifade edilen Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) bildirgesinde, bu mücadelenin, ADD’nin yanında parlamento içindeki ve dışındaki siyasi partiler ile demokratik kitle örgütlerine de önemli görevler yüklediği belirtildi.

Bildirgede özetle şu noktalara dikkat çekildi:

“CIA güdümlü 15 Temmuz Fethullahçı kalkışma sonrasında oluşan “uzlaşı ortamı”, muhalefetin her koşulda AKP iktidarına desteği anlamına gelmemelidir. Uzlaşı ortamı, devletteki Fethullahçı yapılanmaya karşı güçbirliğiyle sınırlı da kalmamalıdır.
AKP iktidarının Fethullahçı kalkışmayı “Allah’ın lütfü” sayarak  “darbe içinde darbe” fırsatına dönüştürmesi demokratik uzlaşmayı fırsatını yok eder.  
15 Temmuz’dan sonraki üç haftada yaşananlar, CIA güdümlü Fethullahçı kalkışmanın “fiili başkanlık” sistemine geçişin bahanesi olarak istismar edildiği yolundaki kaygıları artırmaktadır. 15 Temmuz öncesinde bütün baskılara karşın Anayasa tuzağına düşürülemeyen halkımız,  şimdi “Türk tipi” denilen anti-demokratik bir başkanlık diktasına Anayasa değişmeden boyun eğmeye zorlanmaktadır.

-OLAĞANÜSTÜ HAL KARARNAMELERİ-
Fethullahçı kalkışma sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararnameler (KHK) bu zorlamanın doğrultusundadır. Yangından mal kaçırırcasına birbiri ardına yayınlanan KHK’ler ile alınan önlemler karşı karşıya bulunduğumuz irtica tehdidinin bertaraf edilmesinden çok Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) hedef almışa benzemektedir. TSK, “emir komuta birliğini” bozularak öncelikle güçsüzleştirilmek, küresel aklın “böl-parçala-yönet”’yöntemiyle de uzun vadede bütünüyle itibarsızlaştırılmak istenmektedir.
Yaşadığımız kriz bölgesinde güçlü bir TSK’nin Türkiye’nin en yaşamsal güvencesi olduğu tartışmasızdır. TSK’nin savaş gücünde zafiyete yol açacak her düzenleme, Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi sonucunu doğuracaktır.

-TSK’NİN SİYASİLEŞMESİ-
Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yapısını değiştiren KHK ise TSK’yi siyasileştirecek ve Türkiye’nin caydırıcı gücünü daha da zedeleyecektir. YAŞ bünyesinde askeri iradenin yerine hükümet iradesinin geçmesi TSK üzerinde demokratik kontrolü getirecek sivilleşme değildir.
Bu düzenleme, TSK’de “terfi tayin” kararlarının bundan böyle liyakat yerine “siyasi yakınlık” ölçüsüyle yapılacağını göstermektedir.
AKP iktidarı TSK üzerindeki siyasi hesaplarını ivedilikle sonlandırmalıdır. TSK’nin kimi siyasi hesaplarla kışlaya hapsedilmesinin yarattığı zafiyet,  pusudaki terör örgütlerinden PKK’ya can simidi olmuştur. Hakkari, Mardin ve Ordu’da yaşadığımız acı olaylar, bir yanıyla TSK düşmanlığının yarattığı sonuçtur.   

-ANAYASAL UYGUNLUK-
Devlet yapısını kalıcı olarak değiştiren, TSK’de “emir komuta birliğini” bozan OHAL KHK düzenlemeleriyle demokrasimizi güçlendirmemiz söz konusu değildir.  Öncelikle, kalıcı yasa değişiklikleri içerdiği halde TBMM’nin “by-pass” edildiği KHK düzenlemelerinin demokratik işlerlikleri yoktur.
OHAL kapsamındaki KHK’ler ile devlet yapısını değiştirecek kalıcı düzenlemeler yapmak Anayasa’nın 121’inci maddesine aykırıdır. Anayasa,  OHAL kapsamındaki KHK düzenlemeleri olağanüstün halin gerekli kıldığı konularla sınırlamaktadır.
Anayasa’nın 148’inci. maddesi, OHAL kapsamındaki KHK düzenlemelerine karşı iptal davası açılamayacağını öngörmektedir. Ancak bu hüküm, Anayasa’ya uygun KHK düzenlemeleri için geçerlidir. Buna karşın, devlet yapısını değiştiren, yasalarda değişiklik yapan Anayasa’ya aykırı düzenlemeler için iptal yolu açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 1991 yılında OHAL’in içermediği konuları düzenleyen iki KHK’yi iptal etmiştir.

-TEHLİKEYİ ÖNLEMEK-
CIA güdümlü Fethullahçı kalkışmanın ortaya koyduğu tehlikeleri önlemek için alınması gereken önlemler, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik kurucu değerleri etrafında bütünleşmeyi gerektirmektedir.  Başta TSK, adliye ve mülkiye olmak üzere devleti kuşatan Fethullahçı yapıdan kalıcı olarak arınmanın en etkili panzehiri bu değerler bütününü oluşturan Atatürkçü düşüncedir.
ADD’nin kurulduğu 1989 yılından buyana yaptığı tüm uyarılara karşın, Fethullahçı yapılanmanın neredeyse tüm iktidarların desteği alınarak devleti kuşatabilmiş olması, Atatürkçü düşünceden uzaklaşılması nedeniyledir.
Çağdışı ve “Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır” söylemli dinsel bir temeli de olan yaşam hakkını hiçe sayan ölüm cezası demokrasinin güvencesi olamaz. Ölüm cezasını tartışmak, olmazsa ceza alacakların ölümü arzulayacakları bir şiddete maruz kalacaklarından söz etmek Fethullah Gülen’in iadesini zorlaştırıcı bir tuzak olmaktan öteye gitmez.

-“FİKRİ VE VİCDANI HÜR NESİLLER”-
Demokrasiye yönelik tehditlerin kalıcı olarak aşılabilmesi için öncelikli adım, devletin bütün kurumları ile Fethullahçı yapıdan arındırılmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin güvence altına alınması için son yıllarda alabildiğine çarpıtılmış olan laik ve demokratik Cumhuriyetçi Eğitim (Tevhidi Tedrisat) düzenine hiç zaman yitirmeden yeniden dönülmesi kaçınılmazdır.
Cumhuriyetin Tevhidi Tedrisat Sistemi, dini tevillerle esir alınabilen beyinlerin özgürleştirilmesini sağlayacaktır. “Dindar ve kindar nesiller” yetiştirme hevesleri sonlandırılıp Atatürk’ün hayalindeki “fikri ve vicdanı hür nesillere” odaklanmamızın yolunu açacaktır.
Atatürkçü düşüncenin konjonktür gerektirdiğinde geçici olarak sığınılacak bir liman olmadığı belirtilen bildirgede, Atatürkçü düşüncenin Türkiye’nin demokratik geleceğinin, günümüz dünyasının da barış umudunun güvencesi olduğu ifade edildi.  Bildirge şöyle sonlandırıldı:

“Batı dünyası artık bu gerçeği görebilmelidir. Özellikle ABD, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile Türkiye’nin laik ve demokratik Cumhuriyet düzenini “ılımlı” denilen daha İslamcı yapıyla değiştirmeye dönük neo-con fantezilerini tarihin çöp sepetine atmalıdır. Bu doğrultuda, ABD iflas eden Fethullahçı yatırımını da bir başkasıyla yedeklemeye kalkışmamalıdır.
CIA güdümlü 15 Temmuz Fethullahçı kalkışma, en değerli ortak paydamızın laik ve demokratik Atatürkçü Düşünce olduğunu ortaya koymuştur. Hem Türkiye’de hem dünyada yolunu bulmakta zorluk çekenler için Atatürkçü Düşünce’nin ışığı önümüzde kutup yıldızı gibi takip edilmeyi beklemektedir.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.