Yargıtay'dan AB'ye Rapor Tepkisi

Yargıtay Başkanlığı, 15 Temmuz’da gerçekleştirilen saldırının AB Türkiye İlerleme Raporunda belirtilenin aksine batılı devletler tarafından zamanında ve güçlü bir şekilde kınanmadığına, bu durumun da derin bir hayal kırıklığı yarattığına vurgu yaparak, FETÖ’nün “Gülen Hareketi” olarak nitelendirilmesine de tepki gösterdi. Raporda, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesi nedeniyle Yargıtay’da gerçekleştirilen yapısal değişikliklerin, siyasal nedenlerle tasfiye olarak nitelendirilmesini eleştiren Yargıtay, “Tespitlerimize göre, 516 üyeli bir yüksek mahkeme örneği, Avrupa Birliği ülkeleri de dahil olmak üzere dünyada bulunmamaktadır” dedi.

Yargıtay Başkanlığı, AB Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, söz konusu raporun içeriğinde gerçeklerle bağdaşmayan yorumlara yer verildiği, bu nedenle de kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla açıklama yapılmasının gerekli görüldüğü bilgisine yer verildi.
İlerleme Raporunda, FETÖ/PDY terör örgütü hakkında yapılan yorum ve tespitlerle 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan kanlı darbe kalkışmasının yok farz edilmesinin hayal kırıklığı yarattığı belirtilerek, darbe gecesi yaşananlar anımsatıldı. Darbe girişiminin, demokrasiye ve hukuk devletine inanan halk tarafından başarısızlığa uğratıldığının ifade edildiği açıklamada, şu değerlendirmeye yer verildi:
“Söz konusu darbe girişiminin faili olan FETÖ/PDY Terör Örgütü’nün başta ordu, emniyet ve yargı olmak üzere devletin stratejik bakımdan önemli pek çok kurumuna sızdığı, mensuplarının önemli mevkilere geldiği öteden beri bilinmekte ve soruşturmaları da yapılmaktaydı. FETÖ/PDY terör örgütü tarafından sahte belge ve dijital delil üretilmesi, gizli tanıklık, yasa dışı dinleme ve teknik takip gibi koruma tedbirleri aracılığıyla bir kısım hâkimlerin ve Cumhuriyet savcılarının hukuku bir silah gibi kullandıkları, diğer güçlü delillerin yanı sıra bu örgüte mensup hâkim ve Cumhuriyet savcılarının yazılı, görsel ve sosyal medyada da kolaylıkla ulaşılabilecek itiraflarından açıkça anlaşılmaktadır. Mesele bu kadar açık ve net iken, raporda bu konudaki tespitlere yer verilmemesi ve bu yapının bir terör örgütü olduğunun kabul edilmemesi üzüntüyle karşılanmıştır.”

İNSAF ÖLÇÜSÜNE UYMADI
15 Temmuz’da gerçekleştirilen saldırının raporda belirtileninin aksine batılı devletler tarafından zamanında ve güçlü bir şekilde kınanmadığına, bu durumun da derin bir hayal kırıklığı yarattığına vurgu yapılan açıklamada, FETÖ’nün “Gülen Hareketi” olarak nitelendirilmesine de tepki gösterildi.
Bu hayal kırıklığının, Avrupa Birliği kurumlarının darbe girişiminde bulunanların ya da diğer FETÖ/PDY Terör Örgütü üyelerinin haklarını korumaya yönelik insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne yönelik açıklamalarının samimi ifadeler olarak değerlendirilmesini güçleştirdiğine ve Türkiye’nin bu alandaki iyiniyetli çabalarına ciddi zararlar verdiğine dikkat çekilen açıklamada, “TBMM’yi bombalayan modern savaş uçakları, sivillere ateş eden savaş helikopterleri ve vatandaşları ezen tankları kullanan organize bir eylemin 'terör hareketi' değil de 'Gülen Hareketi' olarak nitelendirilmesini, demokrasi ve hukuk devleti temeline dayalı Avrupa değerleri ve standartları ile bağdaştırmak mümkün değildir” denildi.
Açıklamada, 160’a yakın ülkede örgütlenen FETÖ’nün tek taraflı propagandalarının, temelsiz iddialarının ve şikayetlerinin karşısında Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere, Türkiye’deki adalet aktörlerinin her türlü işbirliğine ve delil paylaşımına açık olduklarını belirtmelerine rağmen, görüş dahi alınmadan yapılan açıklamaların ve yorumların, silahların eşitliği ilkesi başta olmak üzere, hiçbir adalet ve insaf ölçüsüne uymadığı kaydedildi.

YAPISAL DEĞİŞİKLİKLERİN TASFİYE İLE İLGİSİ YOK
Raporda, bölge adliye mahkemelerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesi nedeniyle Yargıtay’da gerçekleştirilen yapısal değişikliklerin, bazı yüksek mahkeme üyelerinin siyasal nedenlerle tasfiye edilmesi olarak nitelendirildiğinin belirtildiği açıklamada, bu tespitin gerçeklerle bir ilgisinin bulunmadığı vurgulandı.
Yüksek mahkemelerin görevinin, hukukun ülkede eşit ve tutarlı şekilde uygulanmasını sağlamak ve verilen kararların hukuka uygunluğunu denetlemek olduğunun anımsatıldığı açıklamada, Yargıtay’ın bu görevini, Avrupa Birliği ülkelerindeki örneklerine benzer şekilde yerine getirebilmesinin bölge adliye mahkemelerinin kurulması ve faaliyete geçmesi ile mümkün olabileceği belirtildi. AB ülkeleri de dahil olmak üzere yargı sistemlerinde istinaf aşaması bulunmayan ülkenin istisna olduğuna dikkat çekilen açıklamada, iki dereceli yargılamanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek-7 No’lu Protokolü ile güvence altına alındığı anımsatıldı.
Açıklamada, Türkiye’de istinaf aşamasının olmamasının bizzat Avrupa Birliği kurumları tarafından eleştiri konusu yapıldığı ve bölge adliye mahkemelerinin kurulması amacıyla Avrupa Birliği projesi uygulandığı, iki adet bölge adliye mahkemesi binasının bu proje çerçevesinde sağlanan finansman desteği ile inşa edildiği belirtildi.

516 ÜYELİ YÜKSEK MAHKEME ÖRNEĞİ AB DAHİL DÜNYADA BULUNMUYOR
2004 yılında Kanunla bölge adliye mahkemelerinin hukuki alt yapısının oluşturulduğunun anımsatıldığı açıklamada, şöyle denildi:
“Hukuki ve fiili durum bu şekildeyken, 12 yıldan beri Avrupa Birliği organları ve Avrupa Konseyi ile yürütülen kapsamlı ve sistematik çalışmalar yok sayılarak, konunun aceleye getirildiği iddiasının hiçbir somut gerçeklikle ilgisi bulunmamaktadır. İstinaf incelemesini yapmakla görevli bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinin en önemli iki sonucu; Yargıtay’a gelen dosyaların yaklaşık olarak yüzde 90’ının istinaf aşamasında kesinleşmesi ve yüksek mahkemenin sadece hukuki denetim yapmasıdır. İş yükündeki bu düşüş, üye sayısının azalmasını ve Yargıtay’ın gerçek bir içtihat mahkemesi haline gelmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Kaldı ki tespitlerimize göre, 516 üyeli bir yüksek mahkeme örneği, Avrupa Birliği ülkeleri de dahil olmak üzere dünyada bulunmamaktadır.”

YÜKLENEN ANLAM ANLAŞILIR BİR DURUM DEĞİL
20 Temmuz 2016 tarihine kadar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmemesinin ve bu konuda yaşanan gecikmenin, yüksek mahkeme üyelerinin, bu mahkemelerin faaliyete geçmeyeceği konusunda meşru bir beklentiye sahip oldukları şeklinde yorumlanamayacağının ifade edildiği açıklamada, “Yargıtay üyeliğinin 12 yıl ile sınırlandırılması ve aynı kişinin ikinci kez seçilemeyeceğinin öngörülmesi, yargı bağımsızlığını güçlendirdiği gibi Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süreleri ile yeknesaklık sağlanması bakımından da yerinde bir düzenleme olmuştur. 6723 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler bütünsel bir bakış açısıyla incelendiğinde, sadece belli sayıdaki yüksek mahkeme üyesinin, (hakimlik ve savcılık mesleği saklı kalmak kaydıyla) bu görevlerine son verilmesi amacına indirgenemez. Bu nedenle, Avrupa Birliği organlarınca defalarca eleştiri konusu yapılan bir eksikliğin giderilerek bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesine yönelik yapısal değişikliklere Raporda yüklenen anlam, anlaşılır bir durum değildir” denildi.

RAPORUN OBJEKTİFLİĞİNE GÖLGE DÜŞTÜ
Adli yıl açılış töreninin yeri konusunda yapılan değerlendirmenin, raporun mahiyet ve ağırlığına uygun düşmediğinin belirtildiği açıklamada, adli yıl açılış törenin hazırlıklarına ilişkin bilgi verildi.
Açıklamada, “Adli yıl açılış törenine ilişkin gerçek durum apaçık ortada iken, önyargılı ve yanlış bilgilere dayalı olarak Raporda kullanılan ifadeler insaf ve adalet ölçülerine uymamaktadır. Raporda, Yargıtay’ın yürütmenin etkisi altına girdiğine dair ithamların kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır” denildi.
Yargıtay’ın, 1868 yılından beri güçlü kurumsal kültürü ile toplum ve devlet hayatının yapı taşları arasında olduğunun kaydedildiği açıklamada, şöyle denildi:
“Bu kurumun niteliği ve faaliyet alanının bir gereği olarak, karar alma sürecine yüksek mahkeme üyelerinin etkin katılımı söz konusudur. Dairelerde ve genel kurullarda kararların demokratik bir anlayışla her türlü görüş ve düşüncenin özgürce ortaya konularak ve tüm boyutlarıyla görüşülüp-tartışılarak alınması, yüksek mahkeme kültürünün önemli bir parçası olup, özellikle, birçok yönetim ve temsil makamına seçilebilmek için Büyük Genel Kurulun yarısından fazlasının onayının alınmasının gerekmesi, yüksek mahkemede objektif, bağımsız ve demokratik çalışma sistemine örnek teşkil etmektedir. Gerçek durum böyle olmasına rağmen, Yargıtay’ın yürütmenin etkisi altına girdiğine dair endişelere yer verilmesi, söz konusu Raporun objektifliğine gölge düşürmekte ve slogandan öte bir anlam ifade etmemektedir” denildi. (

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.